• 15 December 2024, Sunday 14:32
CelalDurgun

Celal Durgun

ATATÜRK VE BİLİM VE AKIL

Atatürk’ün, yaşamını okuyun, aklı ve mantığı görürsünüz. Kurtuluş Savaşı’nda izlediği strateji ve taktiği inceleyin, bilimi ve cesareti fark edersiniz. Kurduğu devletin temel yapısını bakın, gerçekle karşılaşırsınız. Gerçekleştirdiği devrimlerin neden ve sonuçları üzerinde durun, uygarlığa, çağdaşlığa, aydınlanmaya, kalkınmaya, ilerlemeye, refaha, mutluluğa giden yolu keşfedersiniz.

“Yaşam’da en hakiki yol göstericinin bilim” olduğunu öğütleyen Atatürk akılcıdır, mantıkçıdır, bilimcidir, gerçekçidir.

Bu yazıda Atatürk’ün, “bilime” ve “bilim insanına” verdiği önemi okuyacaksınız.

 

“BENİ BİLGİNLER AYDINLATSIN”

 

“Ben o adamım ki ordunun, memleketi milleti muhakkak bir neticeye götürebileceği noktalarda emir veririm. Fakat ilim ve bilhassa sosyal ilim sahasına dâhil işlerde, ben kumanda vermem. Bu vadide isterim ki beni bilginler aydınlatsınlar. Siz kendi ilminize, irfanınıza güveniyorsanız, bana söyleyiniz. Sosyal ilmin güzel istikametlerini gösteriniz. Ben takip edeyim.”

 

PROFESÖRÜ SİLAH ALTINA ALMIYOR

 

Darülfünun ’da (Üniversite) hoca olan Hamdullah Suphi Tanrıöver, Kurtuluş Savaşı’na katılmak için askerlik şubesine başvurur; Durumdan haberdar olan Atatürk, bakın ne diyor:

“Biz askere alacak binlerce kişi bulabiliriz ama Darülfünuna ikinci bir Hamdullah Suphi bulamayız. Sen yine kültür ordusunun başında kal.”

 

“O KOLTUK PROFESÖRLERE LAYIKTIR”

 

Mim Kemal Öke anlatıyor:

“Bir gece Dolmabahçe Sarayı’nda verilen baloda, gecenin ileri saatlerinde Prof. Dr. Neşet Ömer Bey’le birlikte Atatürk’ü görüp kendisinden müsaade aldıktan sonra evlerimize dönmek istedik.

Yanına gittiğimizde onun bir iki arkadaşıyla beraber padişahlara mahsus tahtın yakınında bir koltukta oturuyor bulduk. İznini alarak veda ettik. Gitmek üzereyken bizi durdurdu.

‘Bir dakika müsaade edin, dedi. Lütfen doktor, çıkıp şu tahta oturur musun?

Aman efendim. Benim ne haddime!

Ne demek? Orası, etek öptürmekten başka bir şey yapmayan sultanlardan çok sizler gibi değerli bilim adamlarına yakışır.”

 

“ARAŞTIRMA YAPAN PROFESÖR GÖRMEK İSTİYORUM”

 

Atatürk, Afet İnan, Yusuf Akçura, Dr. Reşit Galip (Dönemin Milli Eğitim Bakanı), Celal Sayar ve Dr. Şevket Aziz Kansu Yalova’da bir akşam yemeğinde buluşurlar. Dr. Şevket Aziz Kansu, iki seneden beri araştırdığı “Türklerin Antropolojisi” konulu bir çalışmasının olduğunu ve vardığı sonuçları Atatürk’e sunmak istediğini söyler. Atatürk, memnuniyetini belirtir.

Kansu, Türk tipinin kronolojik ve antropolojik çalışmasının sonuçlarını anlatır.

Atatürk, eliyle Dr. Şevket Aziz Kansu’yu göstererek, “Üniversitede doktor bey gibi birinci elden araştırma yapan profesör görmek istiyorum” der ve Reşit Galip’e döner, İlim tercüme ile olmaz, tetkikle (araştırma) olur. Doktor Bey nasıl memleket malzemesini tetkik ederek ilim yapmışsa, ben de senden böyle ilim adamlarını almanı istiyorum!

 

“HAYATTA EN HAKİKİ MURŞİT İLİMDİR, FENDİR.”

 

Tarih 22 Eylül 1924, yer Samsun, Atatürk öğretmenlere hitap ediyor.

 

“Dünyada her şey için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız; ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemelerini zamanında takip etmek şarttır.

Bin, iki bin, binlerce yıl önceki ilim ve fen dilinin çizdiği kuralları, şu kadar bin yıl sonra, bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak demek değildir…

Efendiler, uygarlık yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, ekonomik hayatta, ilim ve fen alanında başarılı olmak için tek gelişme ve ilerleme yolu budur. Yaşama ve geçime egemen olan kuralların zaman ile değişme, gelişme ve yenilenmesi zorunludur. Medeniyetin buluşlarının, tekniğin harikalarının dünyayı değişiklikten değişikliğe uğrattığı bir devirde, asırlık köhne zihniyetlerle, geçmişe bağlılık ile varlığın korunması mümkün değildir…

Medeniyetin coşkun seli karşısında direnmek boşunadır ve o, gafil itaatsizlere karşı çok amansızdır. Dağları delen, göklerde uçan, göze görünmeyen zerrelerden yıldızlara kadar her şeyi gören, aydınlatan, inceleyen medeniyetin kudret ve yüceliği karşısında çağdışı kalmış zihniyetlerle, ilkel, boş inançlarla yürümeye çalışan milletler, yok olmaya veya hiç olmazsa esir olmaya ve aşağılanmaya mahkûmdurlar.”

 

“BÜTÜN ENGELLERİ KIRACAĞIZ

 

Kütahya’da öğretmenlere şöyle hitap ediyor:

 

“Ülkemizi, toplumumuzu gerçek hedefe, mutluluk hedefine ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin geleceğini yoğuran irfan, kültür ordusu. Bu iki ordunun ikisi de değerlidir, yücedir, verimlidir, saygıdeğerdir. Fakat bu iki ordudan hangisi daha değerlidir, hangisi diğerine tercih edilir? Kuşkusuz böyle bir tercih yapılamaz… Yalnız siz, kültür ordusu mensupları, sizlere mensup olduğunuz ordunun değerini ve kutsallığını anlatmak için şunu söyleyeyim ki, sizler, ölen ve öldüren birinci orduya niçin öldürüp niçin öldüğünü öğreten bir orduya mensupsunuz…

Bir millet muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin sağlam sonuç vermesi ancak kültür ordusuyla mümkündür. Bu ikinci ordu olmadan birinci ordunun semereleri kaybolur.”

 

“BATI TAKLİTÇİLİĞİ YAPMIYORUZ”

 

“Biz, batı medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun bulduğumuz için dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz.”

 

“İtiraf ederim ki, düşmanlarımız çok çalışıyor. Biz de onlardan daha çok çalışmaya mecburuz. Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü medeni buluşlardan azami derecede yararlanmak zorunludur.”

 

“BENİM MANEVİ MİRASIM…”

 

“Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir doğma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir.

Zaman süratle ilerliyor; milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.”

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık