• 02 January 2020, Thursday 8:40
CelalDurgun

Celal Durgun

İNSAN ATATÜRK (3)

Yıl 1935, aylardan Ağustos.

Atatürk, Dolmabahçe'de yalnızdır, canı sıkılmıştır.

Denize karşı içmeyi dener fakat haz almaz.

İçinden, kimseye haber vermeden Dolmabahçe'den kaçıp halkın arasına katılmak geçer, ancak yanında parası yoktur.

Atatürk, Cumhurbaşkanlığı süresince cebinde para bulundurmamıştır. Kişisel harcamalarını, kendi hesabından karşılanması şartı ile yaverlerine ve Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak'a ödetmiştir.

Hasan Rıza Soyak Avrupa'da olduğundan, Başyaveri Rusuhi Savaşçı'yı arar, dışarıda olduğunu öğrenir,Yaver Celal Üner'i bulur:

“Bana, buraya biraz bozuk para bırakın. Hizmet eden çocukları sevindirmek istiyorum” der.

Yaveri, bir liradan, iki buçuk liradan, beş liradan, on liradan oluşan bir miktar parayı masaya bırakır ve odadan çıkar.

Atatürk, paraları cebine doldurur, üstüne ince bir ceket alır, ağaçlı yoldan dış kapıya doğru yürür. Kapıda nöbetçi polis vardır. Dolaşıyor gibi yaparak caddeye çıkar, gelen taksiye biner ve gözden kaybolur.

Dolmabahçe'de alarm zilleri ötmeye, telefonlar işlemeye başlar.

Taksi Boğaz'a doğru gittiğinden saraydakiler, Atatürk'ün Sarıyer tarafına gittiğini tahmin ederler ve görevlileri o yöne sevk ederler.

Oysa Atatürk, şoförü Akaretler'den yukarıya çevirtmiş, Tepebaşı'na yöneltmiştir. Harbiye'de öğrenci iken tek başına, çoğu zaman arkadaşlaryla geldiği Mazarik adlı kokteyl ve yemek salonuna gitmeye niyetlenmiştir. Eski günlerdeki gibi, leblebi eşliğinde rakı içecektir.

Taksiciyi parasını öderken, buraya geldiğini kimseye söylememesini tembih eder.

Mazarik'e girdiğinde üç masanın dolu, diğer masaların boş olduğunu fark eder.

Eski günlerde oturduğu masanın dibindeki masaya oturur.

Garson'dan, bir kadeh rakı ve biraz da leblebi getirmesini ister.

Mazarik, el değiştirdiği için oradakiler Atatürk'ü tanımazlar.

Atatürk, bu durumdan oldukça hoşnuttur, her şey düşündüğü gibi olmuştur.

Rakısını yudumlar, leblebisini yer.

Bir süre sonra siyah elbiseli birinin lokantaya girdiğini, önce köşede bir masaya oturduğunu, sonra kapı yanındaki masaya gittiğini, masadakilerle konuştuğunu, onlarla birlikte dışarı çıktığını, aynı adamın bu kez yalnız olarak lokantaya döndüğünü, başka bir masaya oturduğunu, o masadakilerin de kalktıklarını farkeder.

Siyah elbiseli adam bir kenarda gazete okumaya başlar.

Atatürk yüksek sesle:

“Çocuk, gel beri.”

Siyah elbiseli adam ok gibi fırlar, selam durumuna geçer;

“Buyrun Atam.”

“Sen kimsin?”

“Birinci Şube'den polis...”

“Ne yapıyorsun?”

“Rahat edesiniz diye lüzumsuz müşterileri çıkarıyorum...”

“Lüzumsuz olduklarını sen nereden biliyorsun?”

“Vali Bey'den öyle emir aldım Atam.”

“Eee, o da mı burada?”

“Evet, kapının önünde Atam.”

“Tuh Allah cezasını versin.”

Konuşulanları duyan Vali, içeri girer, Atatürk'ün kızdığını gördüğü için ikirciklidir.

“Bir emriniz var mı Atatürk?”

“Siz benim yakamı bırakmaz mısınız yahu? Hadi benim peşimden koşturuyorsunuz, şurada kendi hallerinde içkilerini içen insanları niye tedirgin ettiniz?”

“Emir buyurursanız, bundan sonra gelenleri çevirmez, salonu yine doldurabiliriz.”

Atatürk iyice kızar.

“Ne yapacağınızı ben biliyorum. Ne kadar polis varsa masalara dolduracak, sonra beni atlatmış olacaksınız! Bırak efendim, bırak... git işine.”

Ayağa kalkar, keyfi kaçmıştır.

Arkasından Vali Muhittin Üstündağ, özür dileyerek Atatürk'ü takip eder.

Atatürk, dışarıya çıktığında kapıda otomobilleri, resmi ve sivil polisleri, saray muhafızlarını görür.

Valiye dönerek:

“Müşterilerin bunlar mıydı?”

NOT : 2020'de; Emekçi'nin, emeklinin, dar gelirlinin yüzü gülsün. Ülkem'de huzur, güven, adalet boy atsın. Yeni yılınız kutlu olsun.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık