Celal Durgun

Cumhurbaşkanlığı bürokratı olmuşsun.

Maaşın yüksek.

Cumhurbaşkanlığı başdanışmanlığına atanmışsın.

Maaşın yüksek.

Eski bakansın.

Emekli maaşın yüksek.

Eski milletvekilisin.

Emekli maaşın yüksek.

Milletvekilinin yakınısın:

Torpilli kadroya yerleşmişsin;.

Maaşın yüksek.

Makam sende, mevki sende, itibar sende...

Banka hesabın kabarık.

Dolar, yuro, arsa, arazi zenginisin.

Altında lüks araba, şoför emrinde, korumalı geziyorsun...

Doymuyorsun!

Falan yerde yönetim kurulunda, filan yerde denetim kurulundasın.

Devletten maaş alıyorsun;.

Yönetim Kurulu üyeliğinden, denetim kurulu üyeliğinden “huzur hakkı”, “ikramiye” adı altında yüklü parayı cebe indiriyorsun.

176 bin lira alanınız da var, 66 bin lira alanınız da...

                                                            ***

’Sende vicdan var mı?’ sorusunu sormuyorum.

Çünkü sende vicdan yok.

’Sende insaf var mı?’ sorusunu sormuyorum.

Çünkü sende insaf yok.

’Sende Allah korkusu var mı?’ sorusunu sormuyorum.

Çünkü sende Allah korkusu yok.

Hak etmediğin koltukta, hak etmediğin maaşı alırken yüzün kızarmıyor, arlanmıyor, utanmıyorsun.

Ucuz gerekçelere sığınıyorsun.

Yok orada maaş almıyorum, gönüllü çalışıyorum; ya da falan yerden aldığım maaşı yoksullara dağıtıyorum, kimsesizlere bağışlıyorum, şehit ailelere bağışlıyorum... diyorsun.

“Enayiyiz” ya, biz de yedik.

Eskiden, gayrı meşru işlerde para kazananlar, kazandıklarının yüze biri bile olmayan kısmı ile camii yaparak millet vicdanında kendini aklanmış sayardı.

Sizin onlardan farkınız yok.

Kalbin kara, vicdanın kara, sözün yalan, özün yalan...

Çıkarcısın, bencilsin, doyumsuzsun, günahkarsın...

Utan utan...

Aşa, işe kavuşamayan garipten, yetimden utan.

Parlak okulları dereceyle bitiren, bir kaç dili anadili gibi bilen donanımlı, yetenekli işsiz gençlerden utan.

Geçim zorluğu altında inim inim inleyen babalardan utan.

Pazar artıklarıyla tencere kaynatan analardan utan.

Kuru soğana muhtaç edilen yiğitlerden utan.

Yüreğin sızlasın... için titresin...

Hadi, sende vicdan yok...

Tamam da;

Seni, oralara atayanların da mı gözü kör, yüreği sağır, vicdanı kara?

Bu ne umarsızlık, bu ne tutarsızlık, bu ne vefasızlık, bu ne duyarsızlık?