• 20 May 2021, Thursday 10:14
CelalDurgun

Celal Durgun

ATATÜRK, VAHDETTİN GÖRÜŞMESİ.

Gerici çevreler ile laiklik, uygarlık, cumhuriyet düşmanı padişah ve hilafet özlemi içinde yanıp tutuşanların tekrarladıkları kocaman bir yalan var:

Güya, Padişah Vahdettin, Mustafa Kemal'i Samsun'a göndermiş ve Milli Kurtuluş Savaşı'nı başlatmasını istemiş; fakat Mustafa Kemal, Vahdettin'e ihanet etmiş... Belge yok, tanık yok... Salla gitsin...

Vahdettin'in, Mustafa Kemal Atatürk'ü İstanbul'a geri çağırdığını, gelmeyince görevden aldığını, idam fermanını imzaladığını görmüyorlar... Cahiller, aklın ve mantığın çok uzaklarındalar... inkarcılar, iftiracılar, yalancılar...

Mustafa Kemal Atatürk, Vahdettin ile gerçekleştirdiği görüşmeyi bütün çıplaklığı ile anlatır:

“Yıldız Sarayı'nın ufak bir salonunda Vahdettin'le adeta diz dize denecek kadar yakın oturduk. Sağında, dirseğini dayamış olduğu bir masa ve üstünde bir kitap var. Salonun Boğaziçi'ne doğru açılan penceresinden gördüğümüz manzara şu:

Birbirine muvazi (paralel) hatlar üzerinde düşman zırhlılar! Bordalarındaki toplar sanki Yıldız Sarayı'na doğrulmuş! Manzarayı görmek için oturduğumuz yerlerden başlarımızı sağa sola çevirmek kafi idi. Vahdettin hiç unutmayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı:

'Paşa paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin, bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir (elini demin bahsettiğim kitabın üstüne bastı ve ilave etti: Tarihe geçmiştir.) O zaman bunun bir tarih kitabı olduğunu anladım.

Dikkatle ve sükunla dinliyordum.: 'Bunları unutun,' dedi, 'asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa, devleti kurtarabilirsin!'

Bu son sözlerden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle samimi mi konuşuyor? O Vahdettin ki ecnebi hükümetlerin yüzüncü derece aletleri ile temas  arayarak devletini ve saltanatını kurtarmaya çalışıyordu, bütün yaptıklarından pişman mı idi? Aldatıldığını mı anlamıştı? Fakat böyle bir tahmin ile başka bahislere girmeyi tehlikeli addettim. Kendisine basit yanıtlar verdim:

'Hakkımdaki teveccüh ve itimada (ilgiye ve güvene) arz-ı teşekkür ederim. Elimden gelen hizmette kusur etmeyeceğime emniyet buyurunuz.' Söylerken, kafamdaki muammayı da halletmeye uğraşıyordum. Çok iyi anladığım, veliahtlığında, padişahlığında bütün his ve fikirlerini, temayüllerini, sahtekarlıklarını tanıdığım adamdan nasıl yüksek ve asil bir hareket bekleyebilirdim? Memleketi kurtarmak lazımdır, istersem bunu yapabilirmişim. Nasıl hemen hüküm veririm: Vahdettin demek istiyordu ki hiçbir kuvvetimiz yoktur. Tek mesnedimiz (dayanağımız) İstanbul'a hakim olanların siyasetine uymaktır. Benim memuriyetim, onların şikayet ettikleri meseleleri halletmektir. Eğer onları memnun edebilirsem, memleketi ve halkı bu siyasetin doğru olduğuna inandırabilirsem ve bu siyasete karşı gelen Türkleri yola getirirsem, Vahdettin'in arzularını yerine getirmiş olacaktım.

'Merak buyurmayın efendimiz,' dedim, 'nokta-i nazar-ı şahanenizi (görüşünüzü çok iyi) anladım. İrade-i seniyeniz (yüksek izniniz) olursa hemen hareket edeceğim ve bana emir buyurduklarınızı bir an unutmayacağım.'

'Muaffak ol,' hitab-ı şahanesine mazhar olduktan sonra , huzurundan çıktım.

Naci Paşa, padişahın yaveri, fakat benim hocam, derhal benimle buluştu. Elinde ufak kutu içinde bir şey tutuyordu. 'Zat-ı şahanenin ufak bir hatırası...' dedi. Kapağının üzerinde Vahdettin'in inisiyalleri (imzası) işlenmiş bir saatti.

'Peki, teşekkür ederim' dedim.  Yaverim aldı.

Sonra, sanki Yıldız Sarayı'ndan çıktığımızı ve hareket etmek üzere olduğumuzu gizlemek, saklamak ister gibi bir ihtiyatla, ayaklarımızın pıtırtısını işittirmekten korkarak saraydan uzaklaştık.

Artık Şişli'deki evi bırakmak üzereyiz. Bandırma Vapuru Galata Rıhtımı'nda hazır, bildiğimiz bu! Karargahımızda olanlar muayyen (belirlenen) saatte rıhtımda toplanmış olacaklardı. Otomobil kapımın önünde idi. Evdeki vedaları bitirmiştim. Tam o sırada gelerek beni büroma götüren bir dostum, aldığı bir habere göre benim ya hareketime müsaade edilmeyeceğini, yahut vapurun Karadeniz'de batırılacağını söyledi.

Yıldırımla vurulmuşa döndüm. Daha sonra vaktiyle uzun müddet yanımda çalışan bir erkanıharp de (kurmay da) gelerek, maiyetinde (emrinde) çalıştığı bir Damat'tan aynı şeyleri öğrendiğini bildirdi.

Bir an yalnız kaldım ve düşündüm. Bu dakikada düşmanların elinde idim. Bana her istediklerini yapamazlar mıydı? Beynimdem bir şimşek geçti: Tutabilirler, sürebilirler fakat öldürmek! Bunun için beni Karadeniz'in coşkun dalgaları arasında yakalamak lazımdır. Bu ihtimal mantıklı idi. Ancak artık benim için yakalanmak, hapsolmak, sürülmek, düşündüklerimi yapmaktan  menedilmek, hepsi ölmekle eşit idi.

Hemen karar verdim, otomobile atlayarak Galata Rıhtımı'na geldim. Baktım ki rıhtıma yanaşmış olacağını sandığım vapur, uzaklardadır. Sandalla vapura gittik. Kaptana yola çıkmak için emir verdimse de Kız Kulesi açıklarında muayeneye tabi tutulduk. Birkaç ecnebi zabit (subay) ve askeri bizi yoklayacaklardı. Muayene uzayıp gitti. Gelip gidildiğine göre acaba bunlarla şehirdekiler arasında bir muhabere mi vardı? Maksat beni tevkif etmekse (tutuklamaksa) bütün bu şeylere lüzum yoktu, sıkılıyordum. Bir kararsızlıkla da olabilir, diye düşündüm. Bundan istifade edebilmek için kaptana hareket hazırlıklarını çabuklaştırmasını söyledim.

Yirmi yıllık ihtiyar kaptan demir aldırmaya başladı. Ben kaptan yerinde idim. Zabit ve askerler dışarı çıktılar. Hareket ettik. Karadeniz boğazına çıkarken, kaptana tehlikeli ihtimalleri anlattım. Yanıt verdi:

'Ne aksi' dedi, 'bu denizi pek iyi tanımam, pusulamız da biraz bozuk...' Mümkün olduğu kadar kıyıları takip etmesini tavsiye ettim. Çünkü bundan sonra benim tek istediğim, Anadolu'nun bir kara parçasına ayak basmaktan ibaretti.

Sahili takip ede ede evvela Sinop'a geldik. Kasabaya çıktım. Oradakilerle görüşerek, Samsun'a kolaylıkla gidilebilecek yol olup olmadığını soruşturdum. Maatteessüf (maalesef) yokmuş! Çok zorluk çekecek ve günlerce yollarda kalacaktık.

Bilmem neden, Samsun'a bir an evvel ayak basmak için o kadar acele ediyordum ki zaman kaybetmektense tehlikeye göğüs germeyi tercih ettim.

Tekrar Bandırma Vapuru'na bindik. Aynı tertiple seyahat ederek, nihayet Samsun Limanı'na vardık!”

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık