• 05 September 2023, Tuesday 11:48
CelalDurgun

Celal Durgun

DKÖ…

Demokratik Kitle Örgütler (DKÖ), yani Sendikalar, Meslek Odaları, Dernekler…

Yani halkın gözü, kulağı, sesi, vicdanı olması gereken kurumlar.

DKÖ ne yapar?

Üyelerinin var olan ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel haklarını korur; yetinmez, haklarını yeni kazanımlarla zenginleştirir; hak verilmez alınır anlayışı ile hareket eder; gerekince itiraz eder, direnir; bedel ödemekten çekinmez, hak için, alın teri için, adalet için savaşır.

Demokratik Kitle Örgütleri’nin öncüleri herkesten daha çok cesur, herkesten daha çok atak-akıllı, bilgili, herkesten daha çok aslan yürekli, çelik bilekli, mücadeleci olmak zorundadır.

Onlar “kahraman” olmak için değil, “kahraman” oldukları için göreve talip olurlar.

Demokrasi’nin olmazsa olmazıdır.

Ne kadar DKÖ, o kadar demokrasi…

Siyasetçinin müdahale edemediği, fakat bizzat siyasetin içinde örgütlü mücadele veren, doğrunun yanında, yanlışın karşısında duran muhalif tarafı ağır basan, hak-hukuk-adalet-eşitlik, insanca bir yaşam hakkını savunmak için kurulan sendikalar, meslek odaları, dernekler ve benzeri kuruluşlar cephede savaşan asker gibidir. Nerede mevzileneceğini ne zaman duracağını ne zaman ilerleyeceğini tayin edemeyen DKÖ kaybeder. Strateji ve taktikte hata yapmayan DKÖ kazanır.

DKÖ, bağımsızlığını koruyacak, üyelerinin haklarını sonuna kadar savunacak ancak bu yetmez.

Vatanını, milletini ilgilendiren konularda da sözünü söyleyecek, duruşunu tayin edecek, yönünü belirleyecektir.

Türkiye’de DKÖ ne haldedir?

Berbat! Özellikle İşçi Sendikaları, Memur Sendikaları “uzlaşmacı” bir çizgi de sendikacılık yapıyor.

İşçi ve memur sendikalarımızın yöneticilerine sesleniyorum:

Görevinizi layıkıyla yapmıyorsunuz. Gücünüzün farkında değilsiniz. İktidara yakın duruyorsunuz.

Masaya oturmadan önce, atıp tutuyorsunuz, gürleyip coşuyorsunuz, şöyle olursa asla, böyle olursa mümkün değil, kabul etmeyiz diyorsunuz sonra… Basıyorsunuz imzayı, sen sağ, ben selamet bu pazarlığı da hallettik, seneye Allah kerim mantığıyla hareket ediyorsunuz.

Yetmez ama ne yapalım, elimiz, kolumuz bağlı, başka çare yok diyorsunuz!

Başka çare var, nedense o çarelere başvurmak aklınıza gelmiyor.

Dillendirmiyorsunuz bile!

Grev hakkınız var, niye kullanmıyorsunuz?

İşi yavaşlatma hakkınız var neden hatırlamıyorsunuz?

İşçi, memur, emekçi, emekli sefilleri oynuyor.

Kuru ekmeğe muhtaç… Kirasını ödeyemiyor, evine ekmek götüremiyor.

Doğru beslenemiyor, sağlıklı kalamıyor…

Eğitimden, sosyal etkinliklerden bihaber yaşıyor.

Ağır işlerde çalışıyor, iş saatlerine uyulmuyor, işinden atılıyor, mesaisi verilmiyor, iş kazalarında yaralanıyor, sakat kalıyor, meslek hastalıklarına yakalanıyor…

Bilmiyor musunuz, görmüyor musunuz?

Bal gibi biliyor, cin gibi görüyorsunuz.

Sizin sadece gözünüz kör, kulağınız sağır değil vicdanınız da kör.

Siyaset dünyasının bir başka cambazı da siz oldunuz.

Sendika ağalığı yapıyorsunuz.

Koltuktan inmiyorsunuz.

Ayak oyunlarına, delege avcılığına başvuruyorsunuz…

İşçiyi, memuru, emekçiyi, emekliyi düşündüğünüz yok.

Varsa yoksa koltuk, makam, özel araba, yüksek maaş…

“Sarı Sendikacı” seni!

***

Meslek Odaları’nın temsilcileri sizin de sendika ağalarından farkınız yok.

Kendimi bildim bileli, aynı koltukta oturanınızı biliyorum.

Sanki başka insan yok!

O giderse, meslek odası batar!

Siyasetle iç içe. Dansöz, fırıldak…

Bir o yan da bir bu yanda rüzgârgülü…

İnsan kılıklı “şeytan”…

 

***

Ya şu Dernekler!

Cami Yaptırma, Kur’an Kursu Açma, İmam Hatip Mezunları Koruma gibi…

Adam dernek başkanı, iş dünyasından, siyaset dünyasından tanımadığı yok!

İş arayan ona koşuyor, ticaret yapan ona başvuruyor, iş kuran ona danışıyor…

Sözün özü:

Toplumun ortak dili, sesi olması gereken Demokratik Kitle Örgütleri susmuş!

Dil lal, kulak sağır, göz kör, vicdan karanlık!

Anlamak mümkün değil?

Ey Sendikacılar, Ey Meslek Kuruluşları, Ey Dernekler niye kuruldunuz, niçin varsınız?

Niçin konuşmuyorsunuz? Neden öne çıkmıyorsunuz? Demokratik tepki vermeyi örgütlemiyorsunuz?

Millet perişan, halk sefil…

Ekonomi, çalışanın sırtına bindirilmiş…

Toplumun neredeyse `’ını asgari ücrete mahkûm edilmiş…

Halkın sosyal, siyasal, kültürel hakları kısıtlanmış…

Yasa’da yazan grev yasak, toplu gösteri yasak, hak aramak yasak…

Yazmak yasak, konuşmak yasak…

Konuşması gerekenler konuşmuyor, konuşmaması gerekenler konuşuyor.

Korkuluk musunuz?

Sesimiz olun, dilimi olun, acımız söyleyin, derdimizi paylaşın, eylemlerde buluşturun.

Demokratik Kitle Örgütleri’nin üyelerine de sesleniyorum.

Sizi gaileye almayan, hakkınızı koruyamayan, delege oyunlarıyla oyunuz çalan, koltuktan inmeyen teslimiyetçi, pısırık, yalancı, çıkarcı sendika ağalarını başınızdan defedin.

Gerçekten sendikacı, gerçekten oda yöneticisi, gerçekten dernekçi olacak, senin hakkını, alın terini, yurdunu ve milletini özünden çok sevecek insanları hak ettikleri yere getiriniz.

Kendini tekrarlayan yöneticilerinin halini görmüyor musun?

Maaş yüksek, huzur hakkı var, makam aracı, makam şoförü emrinde…

Yaşam beleş…

Ya sen?

Değiştirmek için, değişmen gerekiyor.

 

NOT: Canla, başla çalışan, gecesini gündüzüne katan özverili Sendikacıları, Meslek Odaları’nın Temsilcilerini, Derneklerin Yöneticilerini sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Çok azlar ama onlarla övünüyorum.

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık