• 21 May 2020, Thursday 9:42
CelalDurgun

Celal Durgun

MUSTAFA KEMAL

13 Kasım 1918 günü İstanbul'a geldi.

Haydarpaşa'da kendisini bekleyen motora bindi.

Karşıya geçecekti.

İzin vermediler.

İşgalcilerin zırhlıları boğaza girmişti, öncelik onlarındı.

İki saat bekledikten sonra izin çıktı.

Boğaz'a sıralanmış zırhlıların arasından geçerken,“geldikleri gibi giderler” dedi.

Yaveri Cevat Abbas; “bunu siz yapacaksınız komutanım.”

”Bakalım.”

                                                            ***

İsmet Paşa'yı evine davet etti.

“Hiçbir sıfat ve yetki sahibi olmaksızın Anadolu'ya geçmek ve orada milleti uyandırmak, kurtuluş çareleri aramak için en uygun bölge ve beni o bölgeye götürecek en kolay yol hangisi olabilir” sorusunu sordu.

İnönü, “Karar verdin mi? Canım, her taraftan gideriz. Yol da çoktur, tedbir de çoktur. Mesele, çalışmak için istikameti tayin etmektir” yanıtını verdi.

                                                            ***

Ali Fuat Cebesoy ile buluştu.

“Eğer bir vazifeyle kendimi tayin ettiremezsem, Anadolu'ya en itimat ettiği bir kumandanın yanına gideceğim ve ilk defa işe orada başlayacağım” dedi.

Cebesoy; “Paşam, ben ve kolordum daima emrindedir” sözünü verdi.

                                                            ***

Kazım Karabekir Paşa'yı, Şişli'deki evinde ağırladı.

Karabekir Paşa: “Ben 15. Kolordu Komutanlığı'yla Doğu'ya gidiyorum. Orada bütün kuvvetlerimi hazırlayıp kuracağın hükümetin bir çekirdeğini meydana getireceğim. Seni de milli bir reis olarak tanıyacağım. Hep beraber bunun askeri bir ihtilal değil, milli bir mücadele olduğunu anlatacağız” dedi.

                                                            ***

Gebze-Kocaeli yolu üzerinden gizlice Anadolu'ya geçmeyi planlamıştı.

Saray'a davet edildi.

Padişah Vahdettin, karışıklığı önlemesi için, “ordu müfettişi” olarak Karadeniz'e gitmesini istemişti.

Görevi kabul etti.

Gizli plandan vazgeçti.

                                                            ***

15 Mayıs 1919 günü, kızkardeşine; “Annem'in odasında karyolanın önüne yer sofrası yapıver, bu gece sizinle biraz dertleşmek istiyorum” dedi.

Kızkardeşi sofrayı hazırladı, ağabeyine seslendi.

Odaya girdi, annesinin elini öptü, bağdaş kurdu, yanına oturdu.

“Gidiyorum” dedi.

“Buraların da Selanik gibi olma ihtimali var, giderken gözüm arkada kalmasın, memleket için uğraşırken sizden yana bir üzüntüye düçhar olmak istemem.”

Annesi bayıldı. Doktor çağırdılar.

Heyecan, gerginlik, üzüntü...

Sabahın ilk ışığında uyandı.

Kızkardeşi ağlıyordu.

Annesi, kızına kızdı.

“Memleket için giden insan ölse bile ağlanmaz...”

Kolundaki bilezikleri çıkardı:

“Al bunları, lazım olur.”

Annesine sarıldı, ellerinden öptü, kızkardeşiyle vedalaştı.

                                                            ***

İstanbul'dan ayrılmak üzer, evinden otomobile bineceği sırada Rauf Bey yanın geldi;

“Bineceğin vapurun takip edileceğini, İstanbul'da tutuklamadıklarına göre, belki de Karadeniz'de batırılacağını güvenilir bir yerden işittim” haberini verdi.

Yanıt kısa ve kesin oldu.

İstanbul'da kalıp tutuklanmaktansa, batıp boğulmayı tercih ederim.”

Otomobile doğru yürürken:

“Birgün, İstanbul'da çıkmak zorunda kalırsan, yanıma gel.”

                                                            ***

16 Mayıs 1919 tarihinde Bandırma vapuru ile yola koyuldu.

19 Mayıs 1919 günü Samsun'a ulaştı.

İki gün sonra Genel Kurmay Başkanlığı'na şu telgraf çekti:

“Rumlar bu bölgede, Pontus Hükümeti teşkili gibi bir safsata etrafında toplanmış ve Rum çeteleri hemen kamilen siyasi bir şekle dönüşştür.”

22 Mayıs 1919'da, Samsun'dan Sadaret'e makamına gönderdiği raporda; “Millet birlik olup hakimiyet esasını, Türklük duygusunu hedef almıştır” değerlendirmesinde bulundu.

İstanbul Hükümeti, Anadolu'ya gönderdiği müfettişi, geri çağırma girişimine başladı.

                                                            ***

Bir hafta kadar Samsun'da, 25 Mayıs'tan 12 Haziran'a kadar Havza'da kaldı.

Amasya'ya geçti.

Milli Teşkilat'ın kurulması ile mitingler ve toplantılar yapılmasını isteyen genelgeyi yayınladı.

Yurdun her köşesinden gösteriler ve toplantılar yapılmaya başladı.

                                                            ***

8 Haziran 1919'da, hakkında soruşturma başlatıldığını öğrendi.

                                                            ***

27/28 gecesinin sabahında, Sivas'tan Erzurum'a hareket etti.

Bir haftalık yorucu yolculuktan sonra, 3 Temmuz 1919 günü Erzurum'a vardı.

8/9 Temmuz gecesi, resmi görevden alındığı haberini aldı.

9 Temmuz 1919'da görevinden istifa etti.

“Mübarek vatan ve milleti parçalamak tehlikesinden kurtarmak, Yunan ve Ermeni isteklerine kurban etmemek için açılan milli savaşlar uğrunda milletle beraber serbest surette çalışmağa askeri ve resmi sıfatım artık engel olmaya başladı. Bu gaye-i mukaddese (kutsal amaç) için milletle beraber sonsuza kadar çalışmağa mukaddesatım (kutsal şeylerim) adına söz vermiş olduğum cihetle, pek aşıkı bulunduğum yüce askerlik mesleğine bugün veda ve istifa ettim. Bundan sonra milli ve kutsal gayemiz için her türlü fedakarlıkla çalışmak üzere sine-i millete (milletin bağrına) bir ferd-i mücahit (savaşçı kişi) suretiyle bulunmakta olduğumu tamimen arz ve ilan eylerim.”

                                                            ***

 Arkadaşlarıyla durumu değerlendirirken;

“Benim, görevden alındığıma ve her türlü sonuçla karşı karşıya bulunduğuma  şüphe yoktur. Benimle açıktan açığa işbirliği etmek, aynı sonucu şimdiden kabullenmek demektir. Bundan başka, bu şartların istediği adamın, başka birçok bakımlardan da, mutlaka benim şahsım olabileceği gibi bir iddia söz konusu değildir. Yalnız, bu memleket evladından birinin ortaya atılması kaçınılmaz olmuştur. Benden başka bir arkadaş da düşünebilir. Yeter ki, o arkadaş, bugünkü durumun kendisinden beklediği şekilde harekete evet diyebilsin” dedi.

Arkadaşları, “bu işi kendisine bıraktıklarını ve sonuna kadar destekleyeceklerini” bildirdiler.

                                                            ***

Erzurum Kongresi için hazırlıkların başlatılmasını emretti.

Gizli emelleri olan bazı kişiler; “Onun içkiye düşkün bir insan olduğunu, hilafenin ve saltanatın 'asi' ilan ettiği kişinin hareketin başında olmasını sakıncalı gördüklerini; Kazım Karabekir Paşa'nın işin başına geçmesini konuşmaya başladılar.

Karabekir Paşa ;“Bir reis lazımsa ben değil, bu ancak Mustafa Kemal olabilir” deyince sustular.

                                                            ***

Sivas'a geçti.

Kongre öncesinde, Hüsrev Sami Beyle karşılaştı.

Hüsrev Sami Bey; “Rauf Bey ve diğer bazı kimseler Bekir Sami Bey'in evinde özel bir toplantı yapmışlar ve seni başkan yapmamaya karar vermişler” haberini ileti.

“Böyle anlamsız sözleri bana getirmeyin. Haberin doğru olmak imkan ve ihtimali bulunmuyor, arkadaşlar arasında, yanlış anlaşılmalara yol açabilecek sözleri sarfetmek doğru olmaz” uyarısında bulundu.

Koridorda Rauf Bey'i gördü.

“Kimi başkan yapalım?”

Rauf Bey, heyecanlanmıştı; “Sen başkan olmamalısın.”

Hüsrev Bey'in verdiği haberin doğru olduğunu anladı.

“Bekir Sami Bey'in evinde aldığınız kararı bana bildiriyorsunuz” dedi ve cevabı beklemeden kongre salonuna girdi.

Başkan seçimini gizli oyla yaptırdı.

Üç olumsuz oya karşın, başkan seçildi.

                                                            ***

27 Aralık 1919'da Ankara'ya geldi.

Binlerce Seymen ile Ankara halkı tarafından karşılandı.

“Merhaba Efeler, niye zahmet ettiniz, neden geldiniz?”

“Uğrunda ölmeye, millet yolunda kanımızı akıtmaya geldik Paşam” dediler.

“Fikrinizde sabit misiniz?”

“Andolsun” cevabını verdiler.

“Varolun yiğitler” dedi.

                                                            ***

Boynunda 4 idam fermanı varken;

“Ya İstiklal, ya ölüm” dedi.

23 Nisan 1920'de TBMM'yi kurdu.

İçimizdeki satılmışlarla vuruştu.

Sömürgecilerle savaştı.

İstilacılar, “geldikleri gibi gittiler.”

                                                            ***

Hüznü de yaşadı, neşeyi de.

Sadakati de gördü, ihaneti de.

Tek başına kaldığı günleri de oldu.

İftiranın en iğrencine, yalanın en kuyruklusuna maruz kaldı.

Asla yılmadı, asla teslim olmadı.

Ne mutlu, Kemalizm'in bilincinde olana.

Ne mutlu, Atatürkçü kalana.

Ne mutlu, yılmayana, yorulmayana.

19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.

 

 

 

 

 

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık