• 21 June 2018, Thursday 19:07
CelalDurgun

Celal Durgun

Atatürk’ün Sofrası / “Zevat-ı Mutade”

‘sözün özü’ Celal DURGUN / [email protected]

 

Atatürk, Kurtuluş Savaşımızı utkuyla sonlandırdıktan sonra; ekonomik, mali, sosyal, kültürel, siyasal sorunlarımıza savaş aşmıştır.

Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi, devrim savaşında da arkadaşlarıyla konuşur, sorular sorar, fikir alışverişinde bulunur; bilim adamlarının görüşlerini alır, her meselenin artısını eksisini tartar ve ona göre karar verirdi.

O dönem Atatürk’ün yakınında bulunan kişilere “Zevat-ı Mutade” (her zamanki kişiler) deniliyordu.

Peki, bu “Zevat-ı Mutade” ilan edilen kişiler kimdi?

Atatürk, bu kişilerle neleri görüşür, neleri konuşurdu?

Atatürk, sofrasına kimleri davet ederdi?

Atatürk ve arkadaşları sofrada kafa çekip eğlenirler mi, yoksa memleket meselelerine kafa mı yorarlardı?

Mustafa Kemal’in yaverlerinden merhum Halil Nuri Yurdakul’un oğlu Prof. Dr. Yurdakul Yurdakul, babası ve çevresindekilerden dinleyerek kaleme aldığı kitabında Atatürk’ün sofrasına değiniyor ve “mutat zevatı” anlatıyor:

“Hangi konu ele alınacaksa, o konuyu iyi bilen üniversiteden veya dışarıdan şahıslar yemeğe çağrılır ve o konu tartışılıp karara bağlanırdı. Toplantıyı Atatürk idare eder ve konuşmaları da kesinlikle şahsiyete döktürmezlerdi… Genellikle bazı kimseler, Atatürk’ün sofrasında hemen daima bulunurlardı… Atatürk, bu kişilere not aldırır, ya makale yazdırır veya elçi gibi kullanarak gidip araştırma ve tetkik görevi verirlerdi.Sofrada bulunan bu kimselere, her zamanki kişiler; bilinen, belirli kişiler anlamında “Zevat-ı Mutade” denirdi.

Bu kişileri tek tek inceleyecek olursak, görürüz ki bu kişiler ya hükümet üyesidirler veya zamanın en ileri gelen fikir ve kalem üstatlarıdır.

Bu kişiler şunlardı:

Celal Sahir Erozan: Gazeteci, yazar.

Falih Rıfkı Atay: Bolu Milletvekili ve Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi başyazarı.

Hakkı Tarık Us: Vakit Gazetesi başyazarı.

İbrahim Aleattin Gövsa: Yazar.

İrfan Ferit Bey.

Mehmet Emin Yurdakul: Büyük Türkçü şair ve yazar.

Mahmut Bey: Siirt Milletvekili ve Milliyet Gazetesi başyazarı.

Mithat Alam: Maraş Milletvekili.

Necmettin Sadak: Hariciyeci (Dışişleri) İnönü zamanında Başbakan olmuştur.

Recep Peker: Halk Partisi Genel Sekreteri. İnönü zamanında Başbakanlık yapmıştır.

Recep Zühtü Bey: Atatürk’ün Selanik’ten arkadaşı.

Şükrü Saraçoğlu: İzmir Milletvekili, İnönü zamanında Başbakanlık yapmıştır.

Şükrü Kaya: Dâhiliye Vekili, (İçişleri Bakanı)

Dr. Tevfik Rüştü Aras: Hariciye Vekili, (Dışişleri Bakanı), Atatürk’ün Selanik’ten beri arkadaşı.

Yusuf Akçura: Araştırmacı ve tarihçi.

 

Bunların dışında sofrada sıkça bulunan kişiler şunlardı:

Ziya Gökalp Özer: Büyük Türkçü.

Ahmet Ağaoğlu: Edebiyatçı, yazar.

Ali Çetinkaya: Emekli Albay, Ulaştırma Bakanı.

Ali Kılıç: Emekli Subay, Gaziantep kurtuluşu gazisi.

Ruşen Eşref Ünaydın: Gazeteci, yazar.

Yunus Nadi: Cumhuriyet Gazetesi kurucusu ve başyazarı.

Nuri Conker: Emekli Binbaşı, Atatürk’ün Selanik’ten beri arkadaşı.

Cevat Abbas: Başyaver.

Salih Bozok: Başyaver ve Atatürk’ün Selanik’ten beri arkadaşı.

Muzaffer Kılıç: Yaver, Atatürk’ün Filistin’den arkadaşı.

Ayrıca Atatürk’ün sofrasına her zaman gelebilen kişiler de şunlardır:

İsmet İnönü: Başvekil (Başbakan)

Mareşal Fevzi Çakmak: Genel Kurmay Başkanı.

Celal Bayar: İktisat Vekili, İş Bankası kurucusu.

*** ***                        *** ***                        *** ***

Bu sofra başı sohbetleri bazen sabaha kadar sürerdi.

Herhangi bir konu görüşülürken o konuyu iyi bilene Atatürk sual yöneltir ve onu konuşmaya zorlardı. Bilmediği konuları can kulağı ile dinler ve öğrenmek isterdi … Sırf misafir ve dostları için çağrılan ses ve saz toplulukları, pek çok defalar hiç sazlarını bile açmadan evlerine geri dönmüşlerdir…

*** ***               *** ***

Atatürk, hep aynı kişilerin sofrasında olmasından hoşnut olmayıp serzenişte bulunduğunu öğrendiği Cemal Hüsnü’ye (Taray) açıklama yapmak için bir gün huzuruna çağırır.

Nejat Saner’in aktırdığı anı:

Atatürk’ün sofrasında yine birleşen genç aydınlar, bir gece sofra dağıldıktan sonra konuşmaların verdiği zevk ve hazzı, beraberce Mahmut Esat’ın (Bozkurt) evine giderek sürdürmek isterler.

Sofrada dinlediklerini yeniden değerlendirirler.

Bir aralık sohbetin tatlılığına kendini kaptıran Cemal Hüsnü (Taray) şöyle söyler:

Arkadaşlar, sofradaki bu engin fikir ziyafetinden ne yazık ki birçok genç arkadaşlarımız faydalanamıyor.Çünkü mutat zevat denilen her akşamki davetlilerden sofrada yer kalmıyor. Ne yapsak ta Paşa’ya duyursak?

Toplantıda bulunan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya bu isteği Atatürk’e söyler.Fakat bundan Cemal Hüsnü’nün (Taray) haberi yoktur.

Ertesi gün Çankaya Köşkü’nde Cemal Hüsnü Bey aratılır ve saat 18’de Atatürk’ün kendisini kabul edeceği bildirilir. Bundan sonra olanları Cemal Hüsnü Taray’ın ağzından dinleyelim:

“Bu daveti alınca çok heyecanlandım. Acaba Atatürk beni erken saatte neye çağırıyordu? Doğrusu akşamı güç ettim.Emredilen saatte Çankaya Köşkü’ne gittim, Gazi Mustafa Kemal Paşa havuzun önünde koltukta oturuyor, kahve içiyordu.

Kendilerini selamladım, heyecan içindeyim.Yanlarına oturmamı emretti, oturdum.

Paşa: Çocuk seni niye çağırttım biliyor musun?

Ben: Hayır, Paşam.

Paşa: Bak çocuğum, sen beni hacir(*) altına almak istiyormuşsun?

Ben: Estağfurullah, haddim mi efendim?

Paşa: Sofrada yalnız aydın kişileri çağırmamı istiyormuşsun. Şimdi beni iyi dinle, sana anlatayım. Kurtuluş mücadelesi için yola çıktığım zaman, bana inanmışlar, benimle beraber gelmişler, davaya baş koymuşlar, canlarını bana siper etmişler ve bir an bile benden ayrılmayarak her türlü eziyet ve cefaya katlanmış kişilerdir. Hepsi bana canlarıyla başlarıyla bağlıdır.Benim onlara vefa borcum büyüktür.

Hiçbirini bırakamam, ama sofram genç aydınlara açıktır ve daima açık olacaktır.

Ben onlara ne yaptım ve ne verdim?

Benim, onların da inandıkları düşüncelerimi yerleştirmek için onları Meclis’e soktum.Orada bana yardımcı oluyorlar.Fakat hiçbirini bakan yapmadım.Bakanlıkların başına hep sizin gibi okumuş gençleri getirdim.Şimdi durumu iyice kavradın mı çocuk?

Ben: Paşam çok haklısınız. Bunu böylece hiç düşünmemiştim, dedim. Bu vefa anlayışından çok duygulanmıştım.Gözlerimden yaşlar akarak ellerine sarıldım, öptüm.

Atatürk, beni tatmin etmiş olmakla çok memnun oldu ve beni o akşam yemeğe alıkoydu.”

(*) Kişilerin medeni hakları kullanma ehliyeti mahkeme kararı ile kaldırılır ve kendilerine vasi tayin edilir.Bu işleme ‘hacir altına alınma’ denir.

 

(Kaynak: Cepheden Meclise Büyük Önder ile 24 yıl – Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer / Turgut Gürer)

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık