• 13 June 2019, Thursday 9:25
CelalDurgun

Celal Durgun

DİCLE'NİN YUTACAĞI ŞEHİR / HASANKEYF

Bu fotografa iyi bakınız.

Bu fotograf bir daha asla çekilemiyecek.

Fotograftaki evleri, mağaraları, köprüyü, medreseleri, camileri, kiliseleri, türbeleri, anıt mezarları... aynı yerinde göremeyeceksiniz.

Sokaklarında dolaşıp, çarşısında alışveriş yapamayacaksınız.

Burası Hasankeyf; üzerinde uygarlıkların kurulduğu, savaşların yaşandığı, tarihin tanıklık ettiği merkez...

Burası dili, dini, meshebi farklı insanların, bir arada yaşadığı barış kenti.

Burası sevginin, sevdanın yalın yaşandığı yer.

Kartpostallarını gördüğüm, resimlerine baktığım, belgeselini izlediğim Hasankeyf’teyim.

Karşımda taş yapılı sıra sıra evler...

Evlerin önünde, salınarak akan Dicle...

Taş yapılı evlerin arkasında, yanında görünen içi boş yüzlerce mağara evler...

Tarih öcesini görmüş gibi şaşkınım...

”İnsanlar mı kayaları kendilerine ev yaptı, yoksa doğa mı insanlara kucak açtı?” sorusunu soruyorum.

Yerli rehber Eyüp Ayhan yanıtlıyor:

“On sene öncesine kadar mağaralarda yaşayan çok insanlarımız vardı. Benim babam muhtardı, 1970 yılına kadar mağarada yaşadık. Şu anda yeni evlerimiz bitmiş durumdadır. Haziran'da suyun tutulma işlemi başlayacak. Bizler de Haziran'dan önce yeni evlerimize taşınacağız. Apartman istemediğimizden, tek katlı müstakil evlerimiz oldu. Annelerimiz, 'tavuğumuzun kümesi, tandırımızın yeri olmazsa kabul etmeyiz' dediler. Kurayla evler sahiplerine dağıtıldı. Herkes kendi kısmetini, kendi eliyle çekti. Biz Hasankeyfliler önce mağaralarda yaşadık, sonra aşağıya yapılan evlere göçtük, şimdi de üçüncü kez yer değiştireceğiz.

Yeni yerimiz, sıfırdan kurulmuş bir şehir oldu, 1 - 1,5 yıl sonra karşıda gördüğünüz Hasankeyf'in tamamı sular altında kalacak. Zeynel Bey Türbesi hariç.”

Çok kısa süren yürüşten sonra Zeynel Bey Türbesi önünde toplanıyoruz.

Rehberimiz tanıtıma başlıyor:

“Türbe, 2 yıl önce tek parça şeklinde önce alttan kesilerek raylı sistem üzerinden yeni Hasankeyf'e taşındı. Şu an üzerinden geçtiğimiz yol sırf taşıma işlemi için yapılmıştır.

Taşıma ana zemine ininceye kadar içten15-20 m kazıldı, ana zemine ulaştıktan, mezar çıkarıldıktan sonra içi yavaş yavaş, betonlaya betonlaya görünen kısma kadar getirildi. Etrafına da kare beton çekildikten sonra alttan kesildi ve yine alttan raylar üzerine yerleştirildi. 96 teker donanımlı 360 derece dönebilen tır, Türbe'nin dibine girdi. Anıt mezar, arabanın üzerine alındı, milimetrik yürüyüşle, 8 saat içinde buradaki yerine getirildi.

Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın oğlu Zeynel Bey, 1473 Otlukbeli savaşında, Fatih Sultan Bey’le Erzincan tarafında savaşır. Zeynel Bey savaşta ağır yaralanır, Hasankeyf'e getirilir burada şehit olur. Unutulmasın diye babası Uzun Hasan, İran'dan özel olarak mimar getirir ve gördüğünüz anıt mezarı yaptırır. Türkistan yöresi anıt mezarlarının etkisi görünen Zeynel Bey Türbesi, dıştan silindirik içerden sekizgen plandadır. Gövde yüzeyinde turkuaz renkli tuğla çinilerden oluşan kufi hatlı Arapça yazı ile Allah, Muhammed Ahmet ve Ali yazılıdır. Kupbe soğanımsı tarzda inşa edilmiştir. Soğanımsı olmasının nedeni;  Bölgenin kışı çok çetin olduğundan birinci kupbe zarar görürüse ikinci kupbe onu koruyabilsin.”

Rehberimiz devam ediyor:

“Taşınan ikinci eserimiz 'Osmanlı Hamamı' olarak bilinen Artuklu hamamıdır. Artukoğulları, 1116 yılında köprü ayaklarının yanıbaşına bir hamam yaparlar. Amaç, Hasankeyf'e gelen kervan sahipleri ile tüccarların yıkanıp temizlenmesini sağlamaktır. Hamama girmeyeni, Hasankeyf'e sokmazlar. Artuklular döneminde yapılan, Dicle'nin taşması sonucu yıkılan bu hamama, Osmanlı döneminde soyunmalık bölümü eklenmiştir.”

Bugün için yadırganabilecek davranışın o günlerin zor koşullarında ne denli önemli olduğunu düşünüyorum. Artukluların temizliğe önem vererek salgın hastalıklarla mücadele ettiklerine kanaat getiriyorum.

Rehberimiz, Osmanlı'dan kalma medreselerin yıkıntılarını gösterdikten sonra, minarenin taşınma işlemi ile caminin yapılması sırasında yaşanan usta ile çırağının yarışmasına geçiyor...

Önce minarenin taşları yukarıdan aşağıya numaralandırılmış, sonra taşlar sırasıyla sökülmüş, yeni yerine götürülmüş, numaralı taşlar yapboz tekniği ile yeniden sıralanarak yerleştirilmiş ve minare bütün görkemi ile yeniden hayat bulmuş.

Minare, Eyyübüler döneminde 1409 dan kalmaymış, rivayet o dur ki; yarımı usta, tam olanı çırak yapmış. Usta çırağa yenildiğinden intihar ederek işini yarım bırakmış, çırak başladığı işi tamamlamış. Minareler, çift yollu aynı anda çıkıp inme ve birbirini görmeme özelliği ile ünlüymüş.

Rehberimiz, espiriyi patlatıyor:

“Mardin'deki Ulu Cami de aynı özellikleri taşır ancak, farkımız tepesinde inatçı leyleğimiz Cemşit'in olmasıdır. Cemşit kendisi siyah-beyaz. O da çarşıydı, o da baraja karşıydı” sözü hepimizi güldürüyor.

Hasankeyf''ten çıkarılan eserler emaneten çevredeki müzelere dağıtılmış. Hasankeyf Müzesi'nin açılmasından sonra eserlerin tamamı burada sergilenecekmiş.

“GAP” gezimizde gördüğüm şehirlerin hemen tamamında kale vardı, ancak Hasankeyf'teki kale bir başkaydı.

Hasankeyf Kalesi, 2 km uzunluk, 1 km genişlik 120 m yükseklikte yekpare kaya üzerinde kurulmuş, içinde 5 bine yakın mağarası olan, savunması kolay, zaptedilmesi zor bir kale.

1970 yılına kadar Hasankeyfliler bu mağaralarda yaşamışlar, 70'den sonra aşağıda kurulan şehre inmişler.1 kişi hale mağarada yaşıyormuş.

Kale içindeki Küçük Saray'ın yapım tekniği dikkatimi çekiyor:

1328 Eyyübüler dönemi Mardin Artukoğulları'ndan getirilecek bir gelin için özel saray inşa edilmiş, tavanı boydan boya testi ve küçük küplerle döşenmiş. İçerdeki sesi dışarıya, dışarıdaki ses içeriye geçmiyor. Saldırılarda çıkan ses kayalara yankı yapıyor küpler bu sesi titreşimle içeriye bildirdiğinden içerdekiler gerekli tedbirleri zamanında alabiliyor. İçeride olup biteni dışardakiler duymadığından dışardakiler çoğu zaman geri çekilmek zorunda kalıyorlarmış.Saldırılarda kaledekilerin su ihtiyacını karşılamak için kayalar oyulmuş gizli bir su yolu yapılmış.

Kale'de bir de Büyük Saray var. Romalılar döneminde Persler'e karşı inşa edilen bir saraymış, Batı'nın süper gücü Roma ve doğunun süper gücü Persler arasında güç savaşı sürerken Romalılar askeri gücünü yukarıya inşa ettiğinden Hasankeyf'i Perslere kaptırmamış. Saray yükseklerde olduğundan yıldırım ve şimşeklere hedef olmaması için “paratoner” kule inşa etmişler, yani kulenin içi eritilmiş kurşun ve demir doluymuş.

Anadolu'da ilk paranın basıldığı darphane de buradaymış. Anadolu'da 1101-1132 de hüküm süren Artukoğulları, ilk resimli sikkeyi burada bastırmışlar.

Yerli Rehberimiz, yağmurlu günlerde o devirlerden kalma sikkelere rastladıklarını ancak altın paralara rastlayamadıklarından şikayetçi olmuştu.

Hasankeyf'te yıkılmış Artuklu Köprüsü'nün ayakları dimdik ayakta. Bu ayaklar da Dicle'nin suları altında kalacak. Köprünün yapılış tarihi bilinmiyor. Köprüdeki taşçı işaretleri ve ayaklardaki kabartma figürleri Artuklular'a ait olduğuna işaret ediyor. Suyun içinde görülen ayaklar eski köprüye aitmiş. Ortaçağın en büyük, dünyanın açılıp kapanan ve çift yolu olan tek köprüymüş.

Rehberimiz, köprünün ayak kısmında bir ailenin oturduğunu ve istimlak sırasında evini terketmediğini, mahkemeye verildiğinde, 'elimde Osmanlı tapusu var, 'boğaz manzaralı eve sahibim, kamulaştırma bedelini az buluyorum' diye itiraz ettiğini ve sonunda yüksek bedelle işin tatlıya bağlandığını anlattığında çok gülmüştüm.

Hasankeyfliler Diçle'yi, kollarının çokluğundan doğurgan, nazik akışını kadına benzetirken, Fırat'ın gür ve deli akışını erkeğe benzetiyor. Bir de Diçle'nin taşları renkli renkli olurmuş, çok eskiden erkekler, sevdalandıkları kızlara taş atarmış; kızın da gönlü varsa taşı alır saklarmış. Gönlü yoksa taşı atanın kafasına fırlatırmış.

O zamanlarda “elektrik alamadım”diye bir söz olmadığından gönül işleri bile taşlarla yoluna koyuluyormuş.

Siz bu satırları okurken, Hasankeyf'de su tutulma işlemi başlatıldı. Bir sene sonra eski Hasankeyf yok olacak, Kadın Diçle, Hasankeyf'i yutacak.

Diçle yutmadan Hasankeyf'i görmenizi isterim.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık