• 28 May 2020, Thursday 9:40
MehmetOğultürk

Mehmet Oğultürk

MUHALEFET

İktidarın yaptıklarının veya düşündüklerinin yanlış olduğunu söylemek yetmez. Muhalefetin görevi; Ülkenin sorunlarının nasıl çözüleceğini, kendilerinin iktidar olduklarında neyi nasıl yapacaklarını söylemek ve iktidar olduklarında da söylediklerini yerine getirmektir. Eğer iktidar olduklarında  önceki yöneticilerin yaptıklarını aynen devam ettirirlerse, eleştirdikleri konularda aynı yöntemi uygulayarak; liyakata değil yandaşa değer verirse, devletin imkan ve nimetlerini yandaşlarına aktarırsa, yasaları arkadan dolaşırsa  “Yoktur aramızda bir fark ama biz Osmanlı Bankasıyız”  demekten öteye bir şey yapmış olmazlar. Ülkemizde,  çok partili döneme geçtikten sonra, 14 Mayıs 1950 tarihinde muhalefete düşenler (1974 seçimleri hariç) hiç iktidar olamamış ve halkın güvenini kazanamamıştır. 1974 yılında muhalefet lideri Rahmetli Bülent Ecevit “Toprak işleyenin su kullananın  olacak, ne ezen ne ezilen hakça  bir düzen kurulacak, köy kentler oluşturulacak” diyerek somut  ve  uygulanabilir projelerle halktan oy istemiş ve yapılan seçimlerde en fazla oyu alarak  birinci olabilmiştir. Demek ki halk, muhalefetten ne istediğini çok iyi biliyor.

 Ne var ki, seçim sistemi gereği, parlamentoda güven oyu alacak kadar milletvekili çıkaramamış  ve  rahmetli Prof.Dr. Necmettin Erbakan’ın dinci partisiyle ortaklık yapmak zorunda kalmıştır. 8 aylık koalisyon döneminde, dincilere verdiği tavizler nedeniyle, fetöcülerin devleti ele geçirmelerinin yolunu açmıştır. Üstüne üstlük bir de 12 Eylül vakası, dincilerin hayal bile edemeyecekleri bir hususu Anayasa’ ya koyarak bu günlere gelmemizi sağlamıştır. Rahmetli Ecevit, meslek okullarını liseler statüsüne geçirmekle, fetöcülerin işini bir hayli kolaylaştırmış, Gülen okullarında ve İmam Hatip okullarında okuyan  fakir ve fakat zeki çocukların, kimisinin hakim savcı, kimisinin doktor mühendis kimisinin de asker olarak devletin en üst kademelerine kadar yükselmelerine imkân vermiştir. Böylece hem ordu, hem yargı sistemi, hem üniversiteler,  hem  de parlamento fetöcüler tarafından işgal edilmiştir. Bu nedenle, bu kurumları fetöcülerden arındırmak kolay değildir. Zira, onlar çok iyi takiyecilerdir. Kendilerini kamufle etmek için meyhaneye de giderler, rakı şarap da içerler.  Atatürk anıtına gidip saygı duruşunda da bulunurlar. Fetöcülerin önünü açan sadece Rahmetli Ecevit değildir. Bunda Rahmetli Süleyman Demirel’in, Turgut Özal’ın, Mesut Yılmaz’ın hatta Tansu Çiller’in de rolü büyüktür. 1992-1995 yılları arasında İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü görevini yürüttüğüm Milas’ta bile Fetöcüler korunmuştur. Bir okul Müdürü ile üç öğretmeni yaptıkları çalışmalardan ötürü Müfettiş raporları ile görevden alınca kıyamet kopmuştu. İzmir’den gelen Mazlum Der avukatları suç duyurusunda bulunmuş ve benim görevden alınmamı istemişlerdi. Zamanın il Milli Eğitim Müdürü bile, beni akşam saat 10.00 sularında aramış ve    “Kardeşim, sen Memlekette milliyetçi adam bırakmadın, bir idareci kolay mı yetişiyor?” diyerek serzenişte bulunmuştu. Hakkımda soruşturma yapmak üzere Bakanlıktan müfettişler istenmiş, yapılan soruşturmalar sonunda , usulsüz, yasalara ve yönetmeliklere aykırı herhangi bir davranışım bulunamamıştı. O zaman , Kaymakam Sayın Hayati SOYLU ile Muğla milletvekili sayın İrfettin AKAR‘dan başkası arkamda durmamıştı. Aldığım tehdit mektupları bir çekmeceyi doldurmuştu. Kaymakamlık Makamının koridoru   yüzlerce fetöcü ile dolmuştu. Geçmiş olsun!

 Artık, muhalefetin  yapacağı  fazla bir şey yoktur. Muhalefet, masanın bir  ayağı olarak, Yüksek Seçim Kurulu’nda, Hakim ve Savcılar Kurulu’nda, Radyo Televizyon üst kurulunda ve hatta parlamentoda parmak kaldırdıkça,  alınan kararların, çıkarılan yasaların meşrulaştırılmasından öteye gidememektedir.  Muhalefetin, bu kurullardaki üyelerini çekip,  “Görüp ahkâm-ı asrı  münharif sıdk-u selametten, çekildik izzet-ü ikbal ile bab-ı Devletten (Namık Kemal)” demesinin vakti gelmiş ve geçmiştir bile. Ne manifesto ile  ne basın açıklamalarıyla,  ne de sen şunu dedin, şunu yaptın demekle bir yere varılmıyor. Bu milletin lafa karnı tok. Çoban Ateşine ihtiyacı var. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK saraya damat olup, sarayın gözdesi  olabilecekken, sarayın her türlü nimetinden yararlanabilecekken  ölümü de göze alarak, ya istiklal ya da ölüm diyerek , Çoban Ateşini tercih etmiştir. Gençliğe hitabesinde “Ey Türk Gençliği,  birinci vazifen Türk İstiklal ve cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin  yegane temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir.İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici bedhahların olacaktır…. Vazifeye atılmak için içinde bulunacağın  vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin” diyerek, tam da bu günleri 87 yıl önce görmüş ve gençlerini uyarmıştır. Atatürk’ün hayalindeki  gençlik nerede ?

 Muhalefet masası kuramayanlar, memleket masası kurmayı öneriyorlar.  Muhalif olduklarını beyan edip yönetimi eleştirenler bir masa etrafında toplanamıyorlarsa,  devletin gücünden ve tüm imkânlarından yararlananlar bu masanın etrafına neden otursunlar? Bu ancak, demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile yönetilen uygar ülkelerde olur.

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık