• 21 January 2024, Sunday 23:25
MehmetOğultürk

Mehmet Oğultürk

MERTÇE

Bizim siyasetçilerin laf üretmekte üstlerine diyecek yok. Boşuna siyasetçi olmuyorlar.  Her şeye cevapları hazır. Bazen kızarak, bazen sırıtarak, bazen de gülerek cevap veriyorlar. Hele Salı günleri kürsüye çıkıp, birbirlerine laf sokmaları yok mu, kimse onların eline su dökemiyor.  Salonda hazır bulunanların ayakta alkışları da onları adeta coşturuyor. Bir sağ kollarını, bir sol kollarını havalara kaldırıp esip yağıyorlar. Bazen de parmaklarını rakiplerinin gözlerine sokarcasına sallıyorlar. Ülkenin ve yurttaşın sorunları onlar için dert olmuyor. Devletin bekasını, milletin rahatını huzurunu, can ve mal güvenliğini sağlayacak hiçbir karara ortaklaşa imza atamıyorlar. Yaptıkları tek şey, gerilim yaratarak, dikkatleri üzerlerine çekmek. Ben de varım demek. Arada sırada yararlı, yarasız bir önerge veriyorlar, önergeyi veren muhalif ise; “Kabul edenler, etmeyenler, kabul edilmemiştir”.  Yok, zat-ı şahaneleri veriyorsa; “Kabul edenler, kabul etmeyenler, kabul edilmiştir” diyorlar. Bu güne kadar, muhalefetin bir tek önergesinin kabul edildiğine tanık olmadık. Mecliste, tartışmalar ve konuşmalar beş on kişi ile sınırlı kalıyor. Beş yüz doksan sekiz vekilden geriye kalanlar, yiyip içip yan gelip yatıyorlar. Sadece parmak kaldırıp indiriyorlar. Onu da yukarıdan işarete göre yapıyorlar. Ne zaman şehit haberi gelse hemen bir bildiri yayınlayıp Allah rahmet eylesin, mekânları cennet olsun, milletimizin başı sağ olsun deyip işin içinden sıyrılıyorlar. Bunun karşılığında, yarısı 230.000.00, diğer yarısı da 110.000.00 TL maaş alıyorlar. Yıllık aldıkları maaşın yarısı kadar da yolluk ve temsil ödeneği hakları var. Halkın çoğu fırından ekmek almak için cüzdanlarını kontrol ederken, kendileri Meclis bahçesinde mangal keyfi yapıyorlar. Vekillikleri sona erse bile, ömür boyu, yedi sülalesiyle birlikte, VİP salonlarında ağırlanmakta, hastanelerde tek kuruş para ödemeden tedavi olabilmekte, ilaçlarını katılım payı ödemeden alabilmekteler. Böyle hayatı kim istemez. Yoksa bu kadar adam, milletvekili olabilmek için genel başkanların önünde kuyruğa girip takla mı atar?

Şehit askerler için törenler düzenlemelerine alıştık da, ABD, İsrail ile Batılı emperyalistlerin Ülkemize açtıkları gayrı resmi savaşın farkında değiller. Sadece bildiri yayınlamakla bu savaşı durduracaklarını, terörü bitireceklerini sanıyorlar. Yıllardır aynı sahneyi oynayıp duruyorlar. Az gelişmiş demokrasi ile yönetilen ülkelerin kaderi bu olsa gerek.

Ülkemizin bekasından ve yönetiminden sorumlu olanlar, zaman zaman öyle sözler ediyorlar ki tarihe izlerini bırakıyorlar. Rahmetli Demirel’in; “Dün dündür, bugün bugündür. Yollar yürümekle aşınmaz. Demokrasilerde çare tükenmez” sözleri kendisiyle özdeşleşmiştir. Bu hükümeti “kerhen” destekleyeceğiz. Kadayıfın altının “kızarmasını” bekleyeceğiz. “Sizi gidi sizi” sözleri de Erbakan Hoca’dan hatıradır. Hakkını yemeyelim, RTE de “Bay Kemal” sözcüğünü hafızalara kazımıştır.

Meral Hanım da onlardan geri mi kalır? O da, üç sözcüğü birden kafamıza nakşetmiştir. Biri “Zevzek”, diğeri “Pişmanlık”, ötekisi de “Mertçe işlenmiş cinayet.” Hadi, Zevzek’i anladık, bizim amirallerimiz zevzeklik etmişler. Pişmanlığı da anladık yanlış yapmışlar. Cinayetin mertçesi de neyin nesi oluyor? Bakanlığı zamanında işlenen cinayetleri mi kastediyor yoksa daha eskilere gidip Bahçelievler’deki yedi gencin katlinden mi bahsediyor?

Peki, rüzgâra göre yelken açmasını, o partiden bu partiye geçmesini, 105 amiralin zevzekliğini, Kılıçdaroğlu’nun kalleşliğini kabul ettik diyelim, Cinayetin Mertçe’si, kalleşçe’si nasıl oluyor, onu bir türlü kavrayamadık. Çıkıp Türk Milletine anlatmalıdır.  Hangi cinayet mertçedir, hangisi kalleşçedir. Bu hanım, üstelik akademik kariyer yapmış bir öğretmendir. Bin düşünüp, bir söylemesi gerekmez mi?

Yok kardeşim yok, bu ülke, bir kadın siyasetçi ve yönetici maalesef yetiştirememiştir. Çiller olsun, Akşener olsun bu işi becerememiş, kendilerine verilen şansı kullanamamışlardır. Oysa Yüce Atatürk seçme seçilme hakkını kadınlarımıza Avrupalılardan çok daha önce vermiştir. Artık, kadınlarımız Belediye Başkanı,  Öğretmen, Müdür, Savcı, Hâkim, Vali, Kaymakam, Genel Müdür, Milletvekili, Bakan, hatta otobüslerde Şoför bile olabilmektedirler. Ne yazık ki,  bugün hilafet ve şeriatın geri gelmesini isteyenlerin en başında da, kadınlarımız gelmektedir. Şayet, Hilafet ve Şeriat geri getirilirse, kadın başkanlar, valiler, hâkimler, savcılar, öğretmenler ve milletvekilleri, görevlerini bırakıp, eve mi kapanacaklar? Kocalarının “boş ol” demesiyle mi boşanacaklar. Mirasta, üçte bire fit mi olacaklar? Hilafetin ve şeriatın uygulandığı, Suudi Arabistan’ı, İran’ı ve diğer Arap Ülkeleri ile Reisin aynı düşüncede olduklarını itiraf ettiği Talibanların yönettiği Afganistan’ı görmüyorlar mı? Sarıklı sakallı adamların, ipe dizip inekler gibi arkalarından çektikleri burkalı kadınlara mı özeniyorlar? Sadece saçlarını sıkı sıkıya örten kadınlarla, sarıklı sakallı, cüppeli zikircilerle ve cemaatlerce eğitilen yavrularla gelecekse şeriat, zaten çoktan gelmiş demektir. Çünkü, sıkma başlı öğretmenler, memurlar, valiler, kaymakamlar, hâkim ve savcılar, hatta milletvekilleri görevdedirler. Sarıklı, sakallı, cüppeli zikircilerin, cemaatçilerin eğittiği ve mezun ettiği yavruların diploma törenlerine resmi devlet görevlilerinin katılması, gayet doğal karşılanmaktadırlar. Öyleyse, niye Hilafet, Şeriat diye bayrak sallayıp, çığlıklar atıyorlar? Niye cinayetlerin mertçe’sini yeğliyorlar? Niye Atatürk’e dua yerine lanet okuyorlar?

Kadınların, yetenekli ve dürüst olanları zaten cesaret edip, siyasete atılmıyorlar. Atılanların da ağızlarından çıkanı kulakları duymuyor. Türkiye’de kurulu partilerin sayısı 139. Bu partilerin kaçının Genel Başkanı kadın? Geçmişte Tansu Çiller, Nesrin Nas ve şimdi de Meral Akşener. Oysa 85 milyonluk Türkiye’nin yarısı kadın. Belki de bu yüzden bizim ülkemizde iyi bir kadın siyasetçi ve yönetici yok.

Ne diyelim? Eskiden cinayetler mertçe idi!

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık