• 14 February 2023, Tuesday 8:43
MehmetOğultürk

Mehmet Oğultürk

KADER YA DA ALIN YAZISI

Başka toplumlarda da var mıdır yoksa Müslüman ve özellikle Türk toplumuna mı hastır bilmiyorum? Her afet ya da felaket yaşadığımızda sığındığımız, avunduğumuz tek sözcük, kader. Yangın olur yanarız, sel basar kayboluruz, fırtına olur çatılar uçar altında kalırız, gemiler batar denizlerde boğuluruz, depremler olur binalar çöker altında eziliriz, kar yağar yollar buz tutar otobüsleri devirir onlarca can kaybederiz. Kader deyip işin içinden çıkarız. Birkaç hafta sonra da unutup gideriz. Her şeyi Allaha havale ederiz.  İnsanoğlunu, doğayı, tüm canlıları O’nun korumasını isteriz. Doğanın feryadını, çığlığını duymaz, gerekli önlemleri almayız. Sonra da afetlerde yok olup giden on binlerce insanın ardından Allah Rahmet eylesin, mekânı Cennet olsun temennisinde bulunuruz. Bu temenninin insanoğluna bir yükü de bedeli de yoktur. Böylece görevimizi yapmış olmanın hazzını yaşarız.

Oysa, Tanrının insanoğluna bahşettiği en değerli varlık beyindir. Onu iyi kullanan toplumlar, yangınlarda yanmıyor, denizlerde, sellerde boğulmuyor, tepelerine çatılar konmuyor, depremlerde ezilmiyor, yollarda serilmiyor. Dünyanın her yerinde depremler oluyor, fırtınalar kopuyor, seller basıyor ama kadere değil bilim ve teknolojiye inanan ülkelerde, bizdeki kadar can kaybolmuyor. Üzülerek söylüyorum ki, bizim gibi, aklı ve bilimi kullanmayıp her şeyi Allaha havale eden toplumların sonu böyle oluyor. 

Belli bir dini inancı olmayan, bilim ve teknolojiyi en iyi uygulayan Japonya’da 8-10 şiddetinde depremler oluyor. Kimsenin burnu kanamıyor. Binaları bir yatıp, bir doğruluyor ama çökmüyor. Onları bilime ve teknolojiye yönelten iki felaket neydi biliyor musunuz? Hiroşima ve Nagazaki.

Bizde ise hemen hemen her yıl irili ufaklı birçok felaket yaşanıyor. 1939 Erzincan,  1999 Gölcük, 2023 Maraş depremleri, arada olanları saymıyorum, en çok can kaybettiğimiz felaketlerdir. Bunlardan ders alıp, her şeyi Allaha havale etmekten vazgeçer, bilime ve teknolojiye yönelir miyiz bilmiyorum.

Yaşadığımız bu felaketlerin tek sorumlusu müteahhitlermiş gibi hemen onları içeri tıkıyoruz. İnşaatlar yapılırken oturduğu yerden kontrol bedeli alıp yan gelip yatanlara, zemini ve kat sayısını hesaba katmadan statiğini yapanlara, inşaatlara bir defa olsun uğramayan şantiye şeflerine, zeminin sağlamlığını etüt etmeyen ve imara açan Belediye yetkililerine bir şey olmuyor. Varsa yoksa müteahhitler hırsız, yalancı, dolandırıcı. İlk suçlanan onlar oluyor. Onların yaptıkları binalara oturma ruhsatı düzenleyenlerin ve onaylayanların hiç mi günahı yok?

Milletin öfkesini, gazını almak için Müteahhitleri bir iki yıl içeride tut, sonra da salıver. Yeni bir felaket yaşanıncaya kadar her şeyi unut. Ölenler, yok olanlar  bir daha geri dönmüyor, öldüğüyle kalıyor.

Öyle cezalar verilmeli ki, müteahhit bir daha inşaat yapamasın. Projesi hatalı ise, mühendisleri meslekten men edilsin, görevlerini ihmal eden yetkililerin işlerine son verilsin. Devletimizi yönetemeyen siyasiler,  siyasetten temelli men edilsin. Belki o zaman bir daha böyle yıkımlar, böyle felaketler yaşamayız. Bu kaçıncı felaket yahu, bir türlü ders almıyoruz.

Her şeyi Allaha havale edip ne yapalım Kader diye avunmayı bir kenara bırakalım artık.

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık