• 26 November 2019, Tuesday 8:03
MehmetOğultürk

Mehmet Oğultürk

HAVA VE SU

 Çocukluğum Milas İlçesi  İkiz Köy  Karadam’da geçti. İlkokulu orada okudum. Akşamları, ocakta yanan çıranın verdiği aydınlıktan yararlanırdık. Gaz yağ lambamız bile yoktu. Yarı karanlık bir odada ödevlerimizi yapar, kitap okur ve dünyayı  tanımaya çalışırdık. Yağmurlu kış gecelerinde elimizde çıradan bir meşale ile  sokağa çıkardık. Çıra rüzgârın etkisiyle sönüverirdi.  Zifiri karanlıkta  kalır  bir adım atamazdık. Elektrik yok, ışık yok, televizyon, araba yok,  traktör yok, kısacası medeniyet yoktu.
Elektriksiz medeniyet te olmuyordu. Mutlaka elektrik enerjisi gerekliydi. Bunun için ya akan suya,  ya da fosil yakıta ihtiyaç vardı. Henüz güneş ve rüzgâr enerjisi teknolojisi gelişmemişti. Akarsuların az olduğu Bölgemizde,  bolca kömür vardı. Bu nedenle,  enerji elde etmek için önce Yatağan’a,  sonra Yeniköy ‘e ve daha sonra da Kemerköy’e  kömürle çalışan üç termik santral birden kuruldu. Bu santralların doğamıza, havamıza, suyumuza ve canımıza verdiği  zararı  geç fark ettik. Son otuz yılda, bölgemizde genç yaşlarda ölen insanlarımızın sayısı on binleri geçti.

Oysa, insanın en kutsal hakkı yaşamaktır. Bunun için öncelikle üç şeye mutlaka ihtiyaç vardır. Birincisi oksijen, ikincisi su, üçüncüsü ise güneş.  Havanın  ve suyun  ne kadar önemli olduğunu anlamak isterseniz bir naylon poşetini kafanıza geçiriniz. Poşeti çıkarmadan kaç saniye  kaç dakika durabileceğinizi görünüz? Altmış, ya da yetmiş. Sonra ölüm. Susuz kaç gün yaşayabilirsiniz ? Belki iki gün,  belki üç gün. Sonra yine ölüm. Bitkiler ve hayvanlar da öyle. 
Doğa bizi yaşatmak için vardır. Verdiği meyveleri, sebzeleri yer, suyunu içeriz. Hastalanırız, ama çareyi yine doğada ararız. Kullandığımız ilaçların ham maddeleri hep doğadandır. Doğayı tahrip edersek, o da bize gerekli oksijeni veremez. Onu, zehirleyerek  ve tahrip ederek elde ettiğimiz enerji, biz öldükten sonra neye yarar.
Enerji uğruna ilimizde kurulan üç termik santralından doğaya salınan zehirli gazlar, havamızı oksijensiz, ağaçlarımızı verimsiz,  kuşlarımızı sessiz, arılarımızı vızıltısız bıraktı. Kış aylarında dolup taşan derelerimiz susuz. Haftalarca yağan yağmurlar yok artık. Yaşayan tüm canlılar doğamızı birer birer terk ettiler. Dağlarımızda domuzlardan ve porsuklardan  başka  bir hayvan kalmadı. Ne çulluk, ne yaban ördeği,  ne sarı kuş , ne de sürmeli keklik. 
Bilim insanları, dünyanın her üç yılda bir iki derece daha ısındığını, fabrika bacalarından ve içten yanmalı motorlu araçlardan çıkan zehirli  gazların atmosferdeki ozon tabakasını deldiğini ve adım adım kıyametin yaklaştığını söylüyorlar. Yine bilim insanları alınacak önlemleri sıralarken, en başta doğaya salınan sera gazlarının kontrol edilmesi ve iklim değişikliğinin önlenmesi gerektiğini söylüyorlar. Hal böyle iken, ülkemizi ve dünyamızı yönetenlerin Paris İklim Antlaşması’nı tanımayan tutum ve davranışları kaygılarımızı arttırıyor. Bugün havamızı, suyumuzu zehirlemeden, doğamızı tahrip  etmeden  enerji  üretmek mümkün. Teknoloji hem güneşten hem de rüzgârdan enerji üretmeyi başardı. Almanya bile, ülkesinde  üç beş ay görünen güneşe rağmen, enerjisinin % ini güneşten elde ediyor. Tanrının bize bahşettiği güneş ve rüzgâr yılın 365 günü Ülkemizde varken, kömürlü santrallerin çalışmasına neden üç yıl daha izin veriliyor ? 
Teknolojinin ,  bir yandan yaşam koşullarını kolaylaştırırken, öte yandan  bizleri yavaş yavaş ölüme götürdüğünü anladık. Biz anladık ta, bizi yönetenler bir türlü anlamıyorlar. Sigara ve içki içmeyen, ama akciğer kanserinden ölen, KOAH olan  köylü kadınlarımızın sayısının artması, soluduğumuz  havadaki zehirli gazların etkisine bağlanıyor. Yatağan ve Milas ilçelerimizdeki  genç ölümlerinin, Termik Santrallerin faaliyete geçmesiyle giderek çoğalması, bu santralların atmosfere kontrolsüz saldığı gaz ve partiküllere  bağlanıyor. Güya bu santraller, bizim yaşamamızı kolaylaştıracak, daha rahat yaşamamızı sağlayacaktı. Ne var ki, daha rahat ve  kolay  yaşayalım  derken Cennet Muğla’mızdaki  üç Termik Santral sayesinde yavaş yavaş ölüyoruz.  Ölü’nün,  ne  havaya,  ne suya,  ne güneşe, ne paraya, ne de   enerjiye  ihtiyacı vardır. Hava ve su hayattır, candır. Değerini bilelim ve doğamızı, bizi yönetenlerin gazabından koruyalım. Çünkü, verdiği zararı bildikleri halde aristokratların, beş kuruş masraf etmeden hazinelerini doldurmaları için her hangi bir önlem almadan iki buçuk yıl daha santrallarını çalıştırmalarına, bizleri zehirlemelerine  izin veriyorlar. Nasıl olsa üç sene sonra  gene izin verecekler. Fabrika işletenler neden önlem alsın ?
Ey, bu konuda duyarsız kalan ve  bildikleri halde bilmezlikten gelip  santralların iki buçuk yıl daha  önlem almadan havamızı kirletmesine, doğamızı tahrip etmesine  izin verenler, sanmayın ki yalnız Muğlalılar ölecek, bir gün gelecek sizlerin yaşadığı yerlerde de felaketler olacak. Ama o zaman iş işten geçmiş olacak.  
 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık