• 27 June 2022, Monday 10:19
MehmetOğultürk

Mehmet Oğultürk

ÖYLEYSE BU KADAR VERGİ NİYE?

Koskoca Osmanlı devleti, tebaanın ürettiği ürünün yüzde onuna tekabül eden ve adına aşar denilen bir çeşit vergi alırdı. Altı asır hüküm süren bu devlet aldığı vergilerle belki yol yapmıyor, su ve elektrik üretemiyordu ama han hamam yapıyor, gösterişli  camiler inşa ediyordu. Halk, daha özgür ve daha mutluydu. Cumhuriyetin ilk yıllarında ise devleti yönetenler, yokluk içinde yaşayan, bilimden fenden nasibini alamamış yüzde doksan beşi okur-yazar olamayan ilkel koşullarda yaşayan halktan, verdiğiniz vergiler size okul, yol, su ve elektrik olarak geri dönecektir diyerek vergileri makul ve mantıklı göstermeye çalışırlardı. Üstelik kazancı ve mal varlığı olanlardan alırlardı. Muhtaç durumda olanlardan herhangi bir vergi almazlardı. Bilakis onlara yardımlarda bulunurlardı. Beş ve beşten çok çocuklu aileler vergilerden muaf tutulurlardı.

Oysa ki, bugün her şeyin vergisini icat edip halkın kazancının yüzde onunu değil yüzde seksenini vergi olarak alıyorlar. Hadi vergisiz devlet olmaz diyelim. Bu vergiler karşılığında bazı hizmetleri parasız yapması gerekmez mi? Hangi kuruma giderseniz gidin, sizi önce vezneye davet ediyorlar. Yapacakları hizmetin parasını peşin alıyorlar. Ücretsiz hiçbir işiniz olmuyor. Belediyelerde, tapu dairelerinde, Mahkemelerde, hastanelerde ve okullarda olsun önce vezneye gitmek zorundasınız. Yoksa işiniz olmuyor. Muhtara gitseniz ikamet belgesi isteseniz, pazara gidip domates biber satın alsanız, otobüse binip bir yere gitseniz, yaşamınız için olmazsa olmazınız su içseniz, önce vergisini ödemek zorundasınız. Eskiden sokaklarda ve mahalle aralarında akan çeşmelerden bedava su alıp içerdiniz. Yollardan, köprülerden tünellerden para ödemeden geçerdiniz. Şimdi, bilim ve teknolojiden yararlanmak isteseniz, bir televizyon, bir telefon, bir araba satın alsanız bir o kadar da Devlete özel tüketim vergisi vermeniz gerekiyor. Hadi arabayı aldınız diyelim. İş bitiyor mu? Motorlu taşıt vergisi, araç muayene vergisi, damga vergisi, sigorta vergisi her yıl karşınıza tekrar çıkıyor. Verginin de vergisini alıyorlar. Yaşayabilmek için İçtiğiniz suyun yediğiniz ekmeğin bile vergisi var. Yakında teneffüs ettiğimiz havanın, ısı ve ışığından yararlandığımız güneşin de vergisini alırlarsa hiç şaşmayalım. Zira, alınacak başka vergi kalmadı. Yine de aldıkları bunca vergiler yetmiyor ki sağdan soldan para dileniliyor. Bir miktar para bulabilmek için fellahın önünde boyun bükülüyor. Adeta mirasyedi gibi Cumhuriyetin kazanımları birer, birer satılıyor. Artık satacak başka bir şey bulamayınca toprak ve vatandaşlık satarak, oradan buradan para dilenerek idare edilmeye çalışılıyor. İsrail devletinin nasıl kurulduğunu belki Z kuşağı bilmez. Filistin’de önce toprak satın aldılar sonra da o topraklarda devlet kurdular. Kendilerine vadedilmiş topraklar (La Terre Promise) olarak kabul ettikleri Güney Doğu Anadolu’da toprak satın almaları boşuna değildir.  

 Bu Ülkede hak aramanın da bir bedeli var. Hele bir mahkemeye düşün de görün. Parası olmayanın hakkı da olmuyor. Çünkü dava açabilmenin ilk şartı mahkeme veznesine uğramaktan geçiyor. Başvuru harcı, vekâlet harcı, mahkeme masrafları, keşif ve bilirkişi ücretleri vb. yatmadan hakkınızı arayamıyorsunuz. Mahkeme aleyhinize sonuçlanırsa karşı tarafın avukat bedelini de siz karşılıyorsunuz. Aylar yıllar süren yargılamalar lehinize sonuçlansa bile hakkınızı alabilmeniz için İcra dairelerine müracaatınızda yine veznenin yolunu tutuyorsunuz. Üstelik karşılığını da alamıyorsunuz.

Eğer, Devlet her hizmeti para karşılığında yapacaksa bu kadar vergi niye? Altı yüz altı kişi saltanat sürsün diye mi?


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık