• 15 March 2023, Wednesday 12:07
MehmetOğultürk

Mehmet Oğultürk

KADINLAR GÜNÜ (8 MART)

8 Mart 1857 tarihinde ABD nin New York kentinde binlerce dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başlamış. Ancak, bugün de olduğu gibi zenginden yana olan polisin işçileri fabrikaya kilitlemesi, ardından çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan polis barikatlarını aşamamamsı sonucunda 129 kadın işçi yanarak ölmüş. İşçilerin cenaze törenlerine on binlerce kişi katılmış. 26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde yapılan Uluslararası Kadınlar Konferansında Almanya Sosyal Demokrat Partisi önde gelenlerinden Clara Zetkin’in 8 Mart 1857’de ölen 129 kadın işçinin anısına 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olması önerisi oy birliği ile kabul edilmiştir. 1921 yılında Moskova’da gerçekleştirilen 3.cü Enternasyonal Komünist Partiler Toplantısında adı Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak değiştirilmiştir. Birinci ve İkinci Dünya savaşları sırasında, kadınların bir araya gelip anma törenleri yapmaları bazı ülkelerde yasaklanmıştı. Maalesef, kadınlara toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak bizde hâlâ yasak. Bir farkla ki, sadece kadınlar değil. Herkese yasak.

1960’lı yılların sonlarına doğru ABD’de de anılmaya başlanmış ve dünyanın gündemine oturmuştur. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 16 Aralık 1977 tarihinde ( 8 Mart) Dünya Kadınlar Günü olarak kabul edilmiş, ne var ki bu toplantıda, 8 Mart 1857’de New York’ta ölen kadınlardan hiç söz edilmemiş ve onlara atıfta bulunulmamıştır. Türkiye’de Kadınlar Günü anılması ilk defa 1921’de yapılmıştır. Daha önceleri, Osmanlı döneminde İslami telkinler gereği kadın hep ikinci sınıf yaratık olarak görülmüş ve toplumdan dışlanmıştı. Sözde Din Alimlerince(!) değil bir erkek arkadaşı ile konuşması, kendi erkeğinin bile üç adım arkasından yürümesi istenirdi. Anne babasından kalan mirastan erkek kardeşinin yarısı kadar hakları vardı. Sokakta yüzünün gözünün görünmesi hoş karşılanmazdı. Bırakın insan haklarını, hayvan hakları kadar hakları da yoktu. Onlar sadece erkeklere hizmet için, erkeklerin her türlü isteğini yerine getirmek için yaratılmışlardı sanki.

Erkeği doğuran, besleyen, büyütenin kadın olduğu unutulmuştur. Kadın olmaz ise insan da olmaz. Dolayısıyla din de olmaz. Kendi varlığını kadına borçlu olan erkeklerin kadınları katletmesi olağan karşılanır olmuştur. Onların fiziki güçleri olmayabilir. Manevi güçleri erkeklerden birkaç kat daha fazladır. İşte bunu çok iyi bilen Yüce Atatürk kadınları baş tacı etmiş, daha Avrupa’da bile olmayan seçme ve seçilme hakkını okur-yazar olmadıkları halde kadınlarımıza taa 1934 yılında tanımıştır. Kutsal saydıkları, dillerinden düşürmedikleri Arap kültür ve yaşam tarzlarını, Türk toplumuna dikte ettirme hakkını kendilerinde gören bir takım din tüccarları yeniden hortlatılmıştır.  Kadınların olmadığı televizyon dizileri, reklamları, filmleri, müzik programları yayınlayın bakalım. Ne kadar izlenir? Hiç düşündünüz mü?

Ne yazık ki, kendilerine değer veren, onları yücelten Büyük Atatürk’e karşı, saldıran, hakaret eden, kötüleyen ve Cumhuriyete reklam arası diyen nankör kadınlar da var bu ülkede. O’nun kurduğu Cumhuriyet sayesinde TBMM kürsülerinde oturup ahkâm kestiklerini unutuyorlar. Deve kuşları kafalarını kuma gömerek tehlikeden kurtulduklarını sanırlarmış. Bunlar da kafalarını örterek dini vecibelerini yerine getirdiklerini sanıyorlar. Bence Tanrının yarattığı en yüce varlık kadındır. Kıymetleri bilinmeli. Onların değerini, kıymetini en iyi, eşi ölmüş yaşlı erkekler bilir. İnanmazsanız sorun kendilerine. 11.03.2023


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık