• 12 September 2022, Monday 9:27
MehmetOğultürk

Mehmet Oğultürk

 İSMAİL HAKKI TONGUÇ VE EĞİTİM

Köy Enstitüleri hakkında çeşitli kaynaklardan edindiğim bilgilerin yetersiz kaldığını, sevgili hocam Cafer METE’nin hazırlayıp kitaplaştırdığı “TONGUÇ’UN IŞIĞINDA KÖY ENSTÜTÜLERİ” adlı kitabını bir solukta okuduğumda gördüm. Henüz beş altı yaşlarında olduğum, yaşadığım köy koşullarını bana yeniden yaşattı. İlkokul bitinceye kadar benim ayağım pabuç görmedi. Gerçi diğerleri de yalın ayaktı. Bazıları, özellikle kızlar çınar ağacından yapılmış takunya  giyerlerdi. Köylüler ona Naril (Nalın) derlerdi. Çorap yok. Köyde bir Jandarma Karakolu vardı. Oradaki askerler köylülere çorapsızlar lakabını takmıştı. Çorapsız nereye, gel buraya derlerdi. Milas’a Orta Okula kaydolduğumda ister istemez bana bir lastik ayakkabı alındı. O da ayağımı yara etmişti.

1949 yılında, Köyümde eğitim- öğretim yılına yetiştirilmek üzere bir ilkokul inşaatı hızla devam ediyordu. Okulun çatısına konan bir merdivenin her basamağına bir kişi oturtularak elden ele kiremit taşınıyordu. O basamaklardan birinde oturup, okulumun yapımında daha okula başlamadan kiremit taşıdığımı daha dün gibi hatırlıyorum.

Üç küçük mahalleden oluşan köyümde okuma yazma bilen kişilerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. Onların çoğu da askerde bir şeyler öğrenmişlerdi. Kadınlardan okur- yazar olanını ben hatırlamıyorum. Gerçek okuması yazması olan iki kişi vardı. Birincisi, Osmanlı Rüştiyesini bitiren rahmetli Halil İbrahim TEMİZEL idi. Köylüler ona Deli Hoca derlerdi. Çünkü o herkesin yaptığını yapmaz kendi bildiklerini yapardı. Ayakkabılarını koltuğunun altına alır, normal olarak yaya dört saatte gidilen Milas’a iki saatte gider ve iki saatte dönerdi. Hesap kitap işinden çok iyi anlardı.  Mahkemeler arazi taksimlerinde hep onu BİLİRKİŞİ olarak seçerlerdi. Eski bir Osmanlı güreşçisiydi. Güreşi çok severdi. İkincisi ise öğretmen Mustafa  ONUR’du. Babası mersin satarak okuttuğu için kendisini mersincinin  oğlu diye tanımlardı.  Köyde okul olmadığından KARACAHİSAR  ilkokulunda öğrenime başlamış ve İzmir’deki KIZILÇULLU Köy Enstitüsünü bitirerek öğretmen olmuştu. Benim de ilk öğretmenimdi.

 İkiz Köyün bir ilkokulu ve bir öğretmeni vardı artık. Bu okul bir derslik, bir İşlik atölyesi ve bir öğretmen lojmanından oluşuyordu. Tek öğretmen bir derslikte beş sınıfa birden ders verirdi. İşte bu okulda 1949-1950 öğretim yılında  birinci sınıf öğrencisi olarak öğrencilik hayatım başlamıştı.

Öğretmenim  Mustafa ONUR çok hırslı biriydi. Komşu köylerin öğrencileri ile bizim köyün öğrencilerini bilgi ve beceri yönünden yarıştırırlardı. Bu yüzden çok titiz ve iddialı idi. Öğrencisinin başarısız olması halinde çok hiddetlenirdi. O’nun hiddetinden her öğrenci tir tir titrerdi.  Başarısızlığa hiç tahammülü yoktu.  Köye, pilli radyoyu ilk o getirmişti. Beni çok severdi. Evine çağırır bana radyo dinletirdi. O zamanlar radyo dinlemek bir ayrıcalıktı. Oysa, rahmetli babamla da hiç geçinemezdi.

Babam demokrat partili ve partinin ocak başkanıydı. Köylülerle siyaset konuşurlarken kendilerini ister istemez dinlemek zorunda kalırdım. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali YÜCEL ile İsmet PAŞA’yı hiç sevmezlerdi. Ama İsmail Hakkı TONGUÇ’ un adı pek geçmezdi. Varsa yoksa İsmet PAŞA ile Hasan Ali YÜCEL’ i yerden yere vururlardı. Köy Enstitülerinde komünist yetiştirildiğini, hatta bir öğretmenin, dersinde öğrencilere “dua ile Allahtan ekmek isteyin bakalım gökten ekmek gelecek mi” dediğini söylerlerdi.

Sevgili Cafer Hocamın kitabını okuduktan sonra bu sözlerin bilerek ve düşünülerek söylendiğini çok iyi anladım. Çünkü çalışmaz ve üretmezlerse aç kalacaklarını, başkalarına muhtaç olacaklarını ifade etmek istemişler. Çalışmayı ve üretmeyi teşvik etmek amacıyla söylenmiş sözlerdir bunlar. Sanki yaşadığımız bu günleri yetmiş yıl önceden görmüşler. Bugün hem çalışmıyoruz hem de üretmiyoruz. Dileniyoruz. Arap’ın önüne turkuaz halılar serip boyun büküyoruz.

Tarih gözümün önünden su gibi akıp gitti. Meğer Eğitimde asıl kahraman İsmail Hakkı TONGUÇ’muş. Kısacık ömründe dünyanın en iyi eğitim ve öğretimini uygulamaya koymuş, okur-yazar sayısını % 5 ten P-60 seviyelerine getirmiş birinin kıymetini bilememişler. Genel Kurmay Başkanı Fevzi ÇAKMAK ve  Kazım KARABEKİR paşaların da bunda maalesef payları olmuş. Her ikisi de İsmet PAŞA’yı zor durumda bırakmışlar ve Hasan Ali YÜCEL’i bakanlıktan ettirmişlerdir. Yerine gelen  Şemsettin SIRER ise İsmail Hakkı TONGUÇ’u görevden alarak, resim öğretmeni olarak bir orta okula tayin ettikten sonra, Köy Enstitüleri, öğretmen okulları adı altında yeniden dizayn edilmişler. Gerçekten 32 yıllık eğitimcilik hayatımda, yaparak yaşayarak öğrenmenin ezberleyerek öğrenmekten çok daha kalıcı olduğunu, ben de farkettim. Maraş’ta hiç bir öğrenciye Fransızca öğretemedim. Ama, Fethiye’de en az beş altı öğrencim Fransızca öğretmeni oldu. Bir o kadarı da turizmci. Çünkü öğrenciler öğrendiklerini şehre gelen yabancı turistlerle konuşarak uygulamaya  koyabiliyorlardı. Bir yabancı dil okulda öğrenilemiyor. Öğrenilse bile uygulanamıyor. Zira, Yabancı dil öğrenmenin en kolay ve doğru yolu o dilin konuşulduğu ortamda  kısa da olsa bir süre bulunmaktır. Staj için 1965 yılında bir buçuk aylığına gittiğim Fransa’da bizzat yaşadım. Doğru dürüst konuşamayan ve konuşulanları anlamayan bizler, bir buçuk ay sonra Fransızlarla rahat konuşur ve tartışır hale geldik. Öğrendiğinizi uygulamaya koymazsanız öğrenmiş olmuyorsunuz.

Teşekkürler Hasan Ali YÜCEL, teşekkürler İsmail Hakkı TONGUÇ. Sizin kıymetinizi bizim atalarımız bilememiş. Onların çocukları olarak sizlerden özür diliyorum.  Sayenizde, beş sınıflı İkiz Köy İlkokulundan mezun olmuş ve yüksek öğrenim görmüş ilk öğrenci ben oldum. İkinci Dünya Savaşının sıkıntılarını yaşarken verdiğiniz mücadele gerçekten övgüye ve teşekküre değer.

Bir teşekkür de Sevgili Cafer Hocama. Böylesine gerçekçi, böylesine duygusal ifadelerle yazdığı ve bize imzalayarak armağan ettiği kitap için.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık