• 03 June 2022, Friday 8:55
MehmetOğultürk

Mehmet Oğultürk

 BİRAZ  ELEŞTİRİ  BİRAZ  DA  PROTESTO

Siyaset, yurttaşlarını refah, huzur ve güven içinde mutlu yaşatmak sanatıdır. Bu sanat için yalnızca iyi nutuk atmak yetmiyor; cesur, kararlı, adil, bilgili, görgülü ve de hoşgörülü olmak gerekiyor. Siyasetçi, gösteriş olsun diye değil, yurdu ve yurttaşı için gerçekten hizmet aşkıyla çalışmalı. Alçakgönüllü biri olmalı. Her yurttaşa aynı ilgi ve sevgiyi göstermeli. Sözünün eri olmalı. Dün söylediğini bugün yanlış anlaşıldım, maksadım o değildi deyip kıvırtmamalı. Kindar ve dindar olmamalı. Herkesin inancına saygı göstermeli. Laiklik ilkesini yürekten benimsemeli. Daha da önemlisi, kendisini yurttaşın yerine koymalı ve her türlü eleştiri ve protestolara alışık olmalı. Bu özellikler yok ise siyasetçi olmamalı kendi işine bakmalı.

Hiç kimseye zorla siyaset yaptırılmıyor. Hemen hepsi kendi isteğiyle koşa koşa gelip siyaset sahnesinde yerini alıyor. Genel başkan ne derse desin alkışlayanların şansı daha fazla oluyor. Yeter ki uslu çocuk olsunlar, genel başkanlara sorgusuz sualsiz biat etsinler. Yerleri garanti oluyor. Genel başkanlardan farklı düşünenler, fikir beyan edenler ya kapının önüne konuyor, ya da siyaset arenasından bir daha dönmemek üzere çekiliyorlar. Bazıları ise sen misin beni kapı önüne koyan deyip yeni bir parti kuruyor. Bildiğim kadarıyla şu anda faaliyette bulunan parti sayısı 120. Böylece Türkiye Cumhuriyeti Partiler cennetine dönüşüyor. Buna karşın, sekiz on parti dışında pek çoğunun esamesi okunmuyor. Siyaset öyle bir şey ki bir defa kapıdan içeri girenler bir daha dışarı çıkamıyorlar. Onurlu ve gururlu insanların işi değil siyaset. Genel başkanların gözüne giremeyenlerin siyasi hayatları çabuk bitiyor. Zira, milletin vekillerini millet değil genel başkanlar seçiyor. Sonra da millete tıpış tıpış sandığa gidip, noter gibi onaylamaları isteniyor.

Siyasete, (istisnalar hariç) soyunanların çoğu öteden beri zengin ve varlıklı kişiler oluyor. Basıyor parayı kapıyor birinci sırayı. Muğla’da örneğini çok yaşadık.

 İster genel, ister yerel siyasetçi olsun hiç fark etmiyor. Herkesin derdi aynı. Rant ve çıkar kavgası. Daha rahat, daha refah ve daha mutlu yaşamak. Yerel yönetimlerde de öyle. Öyle olmasa, kendi işi aşı varken Belediyede ne diye söz sahibi olmak isterler? Bir makama oturmak için rakiplerinin ayaklarına neden çelme takmak için uğraşırlar. Bu işi çok iyi bildiklerinden mi? Vatan millet aşkı mı? Hayır, bal tutan parmağını yalıyor da ondan.

Telefonlara mesaj üstüne mesajlar gönderiliyor. 31 Mayıs Emlâk vergisi ödeme son günüdür diye. Merkezi hükümetin elektriğe, akaryakıta, doğal gaza, iğneden ipliğe yaptığı zamlara hop oturup hop kalkanlar meğer emlak vergilerine %0 zam yapmışlar. Öde bakalım ödeyebilirsen. Ata yadigârı gayrimenkulleri elinizden çıkarın ya da Belediyeye hediye edin diyorlar. Bunun başka bir izahı yok. Bir de bu zamları biz yapmadık, komisyon yaptı diye savunuyorlar.

Adamın arsasına kamulaştırma şerhi koyup ya da şuyûlandırıp, her türlü tasarrufuna engel olacaksınız, ama emlâk vergisini almaya devam edeceksiniz. Hem de üç misli artırarak. Sanki işgal altında müstemleke bir devlette yaşıyoruz. Şehirlerde emlâk sahibi olmanın bedeli ne kadar ağırmış meğer. Nasıl bir siyasetçilik, nasıl bir yöneticilik anlayışıdır bu?  Şu para var ya şu para; herkesin vicdanını dumura uğratıyor. Birilerinin oyu niye düşmüyor diye boşuna hayıflanıyoruz. Yoktur birbirimizden farkımız, ama biz Osmanlı Bankasıyız..


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık