• 06 November 2023, Monday 8:56
MehmetOğultürk

Mehmet Oğultürk

GARABET

Öylesine bir rejim yarattık ki, çık işin içinden çıkabilirsen. Bizlerin refahı, mutluluğu ve sağlığı için çalışması gereken yöneticiler ile 599 milletvekili hiçbir şey yapmıyor, yapamıyor. Çünkü onlar milletin değil, genel başkanların vekilidirler. Çıkıp milletin kürsüsüne konuşma hünerlerini göstermekte çok mahirler. Birbirlerine laf yetiştirmekte üstlerine yok.

Cumhuriyeti, alanlarda bayrak sallayarak, şarkılar türküler söyleyerek kutlamayı bir maharet sandık. Anıt kabri milyonlarca kişinin ziyaret etmesinden gurur duyduk.  Son Osmanlı padişahı Vahdettin’in köşkünde Cumhuriyeti kutladık. Donanmayı selama durdurduk. Bizim ana muhalefet de, yavru muhalefetler de hâlâ bunun anlamını kavrayamadı.  Cumhuriyet elden gidiyor, onlar hâlâ milleti nasıl kandırır da koltuğumuzu sağlama alırız derdinde. Koltuğa kim oturacak, kim kalkacak, günlerdir buna kafa yoruyorlar.

 Vahdettin Köşkünün seçilmesi boşuna değildir. Güya Cumhuriyeti kutluyorlar.  Aslında, annesi İngiliz asıllı Henriet ( Gülustu Hatun) olan Vahdettin’in bıraktığı yerden, ben devam ediyorum demek istiyorlar. Yıllardır dillendirmekten çekinmedikleri, Vahdettin’in torunu olduklarını kanıtlamak, yandaşlarına cesaret ve moral vermek için işaret fişeği fırlatıyorlar. Cumhuriyeti kutlayanlar da dans edip eğleniyorlar.

Gelelim Can Atalay meselesine. Türkiye İşçi Partisinden Hatay milletvekili seçilen Can Atalay bir türlü hapisten çıkarılmıyor. Anayasa Mahkemesi kararı uygulanmıyor. Bu işte bir garabet yok mu? En Yüksek Mahkeme kararını veriyor; “Yerel Mahkeme ve Yargıtay yanlış yapmıştır, Can Atalay’ın hakkı ihlâl edilmiştir” diyor. Bu kararı, alt mahkemenin onaylaması isteniyor. Buna ne gerek vardır anlamıyorum. Peki, onaylamazsa ne olacak? Nitekim onaylamıyor ve oyalama taktiği yolunu seçip topu Yargıtay’a atıyor. Buna karşın, herhangi bir yaptırım var mı? Yok. Devleti yönetenler bile, “Anayasa Mahkemesinin kararlarını tanımıyoruz, yok hükmündedir,  saygı da duymuyoruz, bu mahkeme kapatılmalıdır” dediklerine göre, kâğıt üzerinde Türkiye’nin en yüksek mahkemesi ne işe yarıyor?  Aldığı kararları uygulanmayan, yetkisiz ve etkisiz bu Mahkeme, milletin sırtına yük olmaktan öteye neye yarıyor?

Vatandaş hakkını aramak için yargıya gidiyor. Ama hakkını almak için yıllarca gidip geliyor. Bir mahkeme yirmi otuz yıl sürüyor ve sonunda zaman aşımına uğruyor, dava düşürülüyor. Bazen davacı, bazen de davalı Hakkın Rahmetine kavuşuyor, davalarının sonunu göremiyor. Bir ortaklığın giderilmesi (izale-i Şuyu ) davası bile on yıllarca sürüyor. Keşif üstüne keşif kararı verilerek, hâkimlere, bilirkişilere harçlık çıkarılıyor. Bilirkişilerin verdiği raporlar beğenilmiyor ve yeniden keşif kararı alınıyor. Sonra da bu Ülkede hukuk var adalet var deniyor. Başka ülkelerde de böyle midir? Yoksa, sadece bize mahsus bir şey midir? Üç ayda bitmesi gereken davalar uzadıkça uzuyor. Bunun nedeni hâkimlerin yetersizliği mi, yoksa bilerek, kasıtlı olarak mı yapılıyor? Bilmiyorum. Eskiden bir hâkimin verdiği karar Yargıtay’ca bozulduğunda, o hâkim terfi edebilmek için en az dört kararının onaylanmasını bekliyordu.  İktidar, bu kuralı kaldırarak Hâkimlerin rastgele kararlar vermelerine, davaları sürüncemede bırakmalarına, adeta teşvik etmiştir. Bir de geciken adalet, adalet değildir diyorlar.

Yüksek Mahkemenin kararı, onaylanmak üzere, en alt mahkemeye  neden gönderilir? Ben anlamıyorum. Hem bu kararlar kesindir, herkesi bağlar deniyor, hem de yerel mahkemenin yeniden karar alıp onaylanması isteniyor. Bu işte bir tuhaflık, bir garabet yok mudur?

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık