• 15 February 2022, Tuesday 8:27
MehmetOğultürk

Mehmet Oğultürk

 TÜCCAR DEVLET

Devlet; sınırları belli bir toprak üstünde yaşayan, aynı dili konuşan, gelenek ve görenekleri hemen hemen aynı olan, çoğunlukla aynı soydan gelen, ortak geçmişleri bulunan insanların huzur ve güven içinde yaşamlarını sürdürebilmeleri için bir araya gelip oluşturdukları sanal bir kurumdur. Anayasanın 2. Maddesinde Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir diye tanımlanıyor. Bu kurumun en önemli işlevi, sınırları içinde yaşayan tüm canlıların (İnsanlar, hayvanlar ve doğanın) tehlikeden uzak; rahat, mutlu ve uzun yaşamaları için her türlü önlemi almaktır. Öte yandan, devleti oluşturan tüm canlı ve cansız varlıkların da her birinin devleti daim kılmak için elbet sorumlulukları, görevleri vardır.

Bu görevlerin başında; çalışmak, üretmek ve ürettikleri ile devletin ihtiyaç duyduğu her şeyi temin etmek; gerektiğinde canları pahasına devletin hizmetinde olmaktır.

Devleti yönetmek üzere yurttaşların arasından seçilenlere siyasetçi deniyor. Dolayısıyla devleti siyasetçiler yönetiyor. Onların görevi de yurttaşların yaşamlarını sürdürebilmeleri için olası her türlü kural ve kaideleri belirlemek,  bu kural ve kaideleri yasa adı altında bir araya getirip her yurttaşa eşit şekilde uygulanmasını sağlamaktır. Ama ne yazıktır ki siyasetçiler kendilerini, her şeyi en iyi bilen, en iyi yapan ayrıcalıklı yurttaşlar olarak görüyorlar. Bu yüzden,  yurttaşlara uygulanan kural ve kaideler kendilerine uygulanmıyor.

Örnek mi istersiniz? Bakın, Devlet hizmetinde bulunan sanatçıları, bilim adamlarını, bürokratları ve memurları 65 yaşını doldurduklarında resen emekliye sevk edip görevlerine son veriyorlar. Ellerindeki gayrimenkûlü almak satmak isteseler doktordan aklı başındadır raporu istiyorlar.  Buna karşın, kendileri 90 yaşına gelseler, hasta da olsalar, hatta komada olup sağlıkları görev yapmalarına engel bile olsa milletvekilliği yapmaya devam edebiliyorlar. Devletten alacakları parayı kendileri belirliyorlar. Aralarında, hak edip etmediklerini tartışmıyorlar,  hemen anlaşıveriyorlar. Kırmızı ışıkta durmuyorlar. Ahmet Necdet Sezer hariç. O da politikacı değildi. Böylece, yasaların ön gördüğü eşitlik ilkesine, herkesin uymasını bekliyorlar ama kendileri uymuyorlar.

Devleti, para kazanmak üzere kurulmuş bir şirket gibi görüyorlar. Yurttaşların ellerinde avuçlarında ne var ne yoksa alabilmek, ormanlarını, hayvanlarını yok etmek için her türlü cinliği ve hinliği yapıyorlar. Hatta, yastık altlarına bile bakıyorlar. Akla hayale gelmeyen vergiler icat edip yurttaşların ceplerine el atıyorlar. Bir vergi uzmanının ifadesine göre vergi sayısı yönünden hemen hemen dünya şampiyonuymuşuz. Bunlar yetmezmiş gibi yurttaşların verdikleri paralarla yaptırdıkları yollardan, köprülerden, tünellerden geçseler de geçmeseler de, hastanelere gitseler de gitmeseler de para alıp bir tüccar gibi, kâr etmeyi hedefliyorlar.

Oysa ki, Cumhuriyetin ilk yıllarında, siyasetçiler yurttaşa; verdiğiniz vergiler size yol, su, elektrik ve hastane olarak geri dönecektir derlerdi. Ve dediklerini de yaparlardı. Şimdilerde ise yine yol, köprü tünel yapılıyor, elektrik ve su temin ediliyor, ama hizmet için değil para kazanmak için yapılıyorlar.

Sizin malınızı size parayla satan bir tüccar gibi davranıyorlar. Verginin de vergisini alıyorlar. Çayın taşıyla dağın kuşunu avlıyorlar.

Nerede bir devlet kurumuna müracaatınız olsa sizi önce vezneye buyur ediyorlar. Hakkınızı aramak için bir dava açmak üzere Mahkemeye gitseniz, harç, bilirkişi ve keşif parasını peşin yatırmanızı istiyorlar. Belediyeye müracaat edip herhangi bir belge isteseniz size vezneyi gösteriyorlar. Tapu dairesine gitseniz size hesap numarası verip Bankalara gönderiyorlar. Arsanızı kiralasanız içinde ev olmadığı halde, kayıtlarda görünüyor diye dask yaptırmadan elektrik su bağlamıyorlar. Bir okula gidip çocuğunuzu kaydettirmek isteseniz Okul Aile Birliğine uğramanızı öneriyorlar. Kısacası parasız hiçbir iş yapmıyorlar.

Öte yandan, kullandığınız elektriğin, suyun bedeline zam üstüne zam bir yana, vergisinin de vergisini koyarak fatura ediyorlar. Su bedelinin iki misli katı atık bedeli alıyorlar. Hizmeti yapan belediyeye ödediğiniz emlâk vergisi ile katı atık bedelini bir de Büyük şehir belediyesi için ödetiyorlar. Üç beş liraya mâl ettikleri petrolün litresine gün aşırı zam yaparak, on beş liranın üzerinde satıyorlar. Moskova’yı, Katar’ı, Vaşington’u, Londra’yı, Senegal’i komşu kapısı yapıyorlar. Bir uçak yetmedi beş uçak birden kaldırıyorlar. Oysa, on beş yıl görevde kalan büyük önder Atatürk’ün yurtdışına gittiğini bilen var mı? Hani, Sosyal Devlet kâr etmek amacıyla hizmet üretmezdi!?

Artık sosyal devlet yerine tüccar devlet var. Verdiğiniz vergiler, size yol, su, elektrik ve hastane olarak geri dönmüyor.  Tüccarın (devlet) sermayesi oluyor. Paranız varsa yolu, köprüyü, tüneli, suyu, elektriği, doğal gazı ve hastaneyi kullanabiliyorsunuz. Paranız varsa Mahkemelerde hakkınızı arayabiliyorsunuz. Paranız varsa karnınızı doyurabiliyor, rahat, huzur ve güven içinde uyuyabiliyorsunuz. Paranız varsa soğuktan donup ölmüyorsunuz.

Hal böyleyken, devletin sunduğu her hizmete ayrıca para ödenecek ise ne diye vergi sayısı yönünden dünya şampiyonu oluyoruz? Ah şu politikacılar yok mu!  Utanıp sıkılmasalar alıp verdiğimiz nefes, ısındığımız güneş, aydınlandığımız Ay için de vergi koyacaklar. Demek ki tüccar devlet böyle oluyormuş!


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık