• 01 February 2020, Saturday 7:31
DursunGirgin

Dursun Girgin

CEHALET BU ÜLKEYİ NE HALE GETİRDİ BAKIN

Dostlarım, merhaba. Bazen ara sıra internet medyacılığına takılıp, ülkemde ve de dünyada olup bitenleri anlamaya çalışıyorum. İyi ki, internet medyacılığı var. Yoksa şu ruhsuz medyaya kalırsak vay halimize ki, ne vaylar dostlarım. Özellikle İstanbul seçimlerinde internet medyacılığının önemi çok büyüktü. Birkaç önemli gördüğüm konuları dile getirerek ola ki internetten faydalanamayan bazı dostlarıma, ülkemizin gerçekten de acınacak halini göstermek istiyorum. Bir genç, elinde mikrofon sokak ortasında herkese soruyor. İşte zamlar yapıldı, memnun musunuz falan gibi. Günübirlik, değişik konularla insanlarımızın nabızlarını yokluyorlar. Bir vatandaş sözde asker olduğunu ve emekli olduğunu vurgulayarak etraftaki insanlara hallerinden şikâyet ettikleri için öylesine hakaret ediyor ki, iyi ki bir canına doymuş kişi çıkıp da ‘yeter lan’ deyip hakarete hakaretle cevap vermiyor. Neymiş efendim; beyefendinin sülalesinde binlerce şehit varmış. Akıllı biri de çıktı, dedi ki, ‘Beyefendi, sabahtan beri ha bire millete hakaret ediyorsun. Bir de kalkıp benim sülalemde yüzlerce şehit var diyerek milletin yoksulluğuna olan yakınmalarına hakaretler yağdırıyorsun. Yeter söyle bakayım, yüzlerce şehidinizi nerede nasıl verdiniz? Sonra, sizin bu ülke için şehit vermeniz sizin her sözünüzün haklı olduğu anlamına gelmez ki’ diyince ikinci bir şahıs dalıp geldi. ‘Hey sizler, bana 32 farzı sayın da göreyim sizi’ diyerek bir nevi insanların günlük dertlerini, günlük sıkıntılarını görmezmiş gibi o da başladı hakaretlere. 

Demem şu dostlar; yeri gelmişken size şu hikâyeyi de paylaşmak istiyorum. Bir Ramazan günü padişah başlar nasihatler döktürmeye. Bir vatandaşa sorar: ‘Hey dostlar, nasıl harç borç var mı?’ Adamcağız da olmaz mı padişahım. İşte bakkala şu kadar, kasaba şu kadar, manava şu kadar… Sayıp dökerken padişah ‘Dur dur hele. Ben o borçlarını değil, malum Ramazan’ın ortasındayız. Hani oruç borcun var mı diye soruyorum.’ der. Vatandaş da, ‘Hey padişahım, ben de sevinmiştim. Galiba padişahım beni borçlardan kurtaracak diye sevinmiştim. Hey padişahım, onun hesabını ancak yaradana veririz. Ne yani, yaradan Rabbimiz yerine sen mi hesap soruyorsun’ diyince, padişah da ‘Canım işte öylesine sordum’ deyip millete karşı mahcup olmamak için oradan hemen uzaklaşır. Her ne kadar hikâye de olsa, günümüz olaylarıyla bire bir uyuşan bu hikâyeyi siz dostlarımla paylaşmak istedim ki günümüz cemaatçiliğinin ne hallere geldiğini hepimiz görüyoruz.

Hal böyle olduğu halde hala bu millet bir türlü uyanmıyor. Sanki millet 32 farzı bilmiyor da sadece bu salaklar biliyor. Hem banane herkesin 32 veya 33 farzı bilip bilmediği…
Neymiş efendim din işinin devlet işinden ayrılmasından tutun da sözde yazı devrimlerine kadar uzanıp gidiyor. Oysa eskiden Osmanlıca yazılar varmış. Onu da Osmanlı sarayındaki kişilerin dahi birçoğu bilmezmiş. İşte cehaletin traskası burada yatıyor. Bugün sözde Kur’an okuyan kişilerin çoğu mealinin ne olduğunu bilmezler. Bunun için Cübbelilerin ve de Takkelilerin sözlerine, vaazlarına bakarak, dinleyerek sağda solda dindarlık ahkâmı keserler. Oysa bugün artık takke düştü, kel göründü. Herkes rahmetli Mustafa Kemal Atatürk’ün, Elmalılı Hoca efendi’ye yazdırdığı Kuran’ın Türkçe mealini okuyor ve sahtekârın, din cambazlarının sözlerine asla itibar etmiyorlar. Evet, dostlar. Siz siz olun dininizi rast gele kişilerden değil de, Kur’andan öğrenin. Vesselam; haydi dostlarım. Hoşça kalın, dostça kalın.
 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık