• 17 April 2022, Sunday 11:12
DursunGirgin

Dursun Girgin

İnsanoğlunun gözü asla doymaz!

Dostlarım Merhaba. Dedik ya insan oğlunun gözü açtır,  asla da doymaz! Bu konu hakkında birçok Kur'an ayetleri ve Hadis-i Şerifler mevcuttur. Neyse zaten Kur'an'ı okuyup da anlayan kaç insan var, şu koskoca cihan ülkesi güzel Türkiye'mde?

Dostlarım hikaye şu; bir gün padişah vezirlerini toplar. Der ki; ‘ağır misafirlerim gelecek. Şu sarayın etrafını iyice derleyip toplayın. Çör çöp ne varsa iyice temizleyin. Ha bu arada da etrafta bulduğunuz tüm değerli olan şeyleri de bana getirin. Her değerli eşya için ağırlığınca altın vereceğim’ der. Der demesine de, sarayın işçilerinden biri şöyle halka şeklinde bir kemik parçası bulur ve padişaha götürür. Neyse Padişah da önceleri hiç bir anlam dahi veremediği kemik parçası için vezirlerini çağırır, ‘haydi onu da çekin, ağırlığınca altın verin’ der. Teraziler dolusu altınlar koyup, kefenin diğer gözüne de o kemik parçasını koyarlar fakat, her defasında kemik parçası ağır gelir. Neyse bu durum taa padişaha kadar intikal eder. Padişah dahi gördüklerine inanamaz. Öyle ki neredeyse sarayın tüm altın ve gümüşlerini terazinin bir gözüne, kemik parçasına da terazinin diğer gözüne koyarlar ama yine de kemik parçası ağır gelir. Padişahı hepten bir merak sarar. Öyle ki Padişah o günün tüm alimlerini, sanki imtihan eder gibi saraya çağırır ve bu durumu açıklamalarını ister.  Hiç kimse bu duruma bir anlam veremez. Bir cami imamına konuyu açarlar. Bu imam der ki; ‘Sanırım ben bu kemiğin sırrını çözerim.’ Padişahın dahi aklının ucundan bile geçmeyen bu kemik parçasının sırrını çözmek için saraya gider. Fakat giderken de cebinde bir bez parçasının içine bir avuç toprak alıp, cebine koyar. Neyse saraya varınca Hoca da herkes gibi önce sarayın tüm altın ve değerli hazinelerini terazinin bir kefesine, diğer kefesine de o halka şeklindeki kemiği koyar. Gerçekten de kemiğin ağır geldiğini gözleriyle görür. Padişah sorar. Hani hoca efendi sen bu kemiğin sırrını çözecektin? Peki ne oldu? ‘Acele etme padişahım. Bak biraz sonra neler olacak neler?’ der. ‘Altın ve gümüşleri alın buradan’ der. Küçük bir teraziyi eline alıp, bir gözüne o kemiği koyar, diğer gözüne de cebindeki toprak dolu küçük bez parçasını. Bir de ne görsün halk! Kemik hafif kalır. Durumu gören padişah şaşar kalır. Gerçek sırrı henüz o da anlayamaz.

Padişah hocaya sorar. ‘Ne var o torbanın içinde Hocaefendi deyince’?  Hoca başlar anlatmaya: Padişahım padişahım, bu kemik insanoğlunun gözü önündeki kemiktir. Şu torbanın içindeki de bir avuç topraktır. Yani insanoğlunun gözü o kadar açtır, o kadar açıktır ki dünyaları versen yine de doymaz. Anladın mı padişahım deyince. Bu sefer padişah tüm servetini halka dağıtır.

Demek istediğim şu dostlarım; bugünkü manzaraların da şu hikayeden hiç farkı var mı? Bana söyleyin. Ne devletin başı doymak biliyor, ne de çarşı pazardaki aracılar.

 

Gelin şu güzelim hikayeden hisse alabilip de, tıpkı Hazreti Ali gibi cömert olabilenlere ne mutlu; bu dünyanın gerçek yüzünü görebilip de hep alan el değil, veren el olabilenlere ne mutlu. Selam olsun hiçiç ölmeyecekmiş gibi dünyası için, ama hemen ölecekmiş gibi de ahiret için çalışanlara.

Evet bugün camilerimiz dolu ama içindeki gönül dostları o kadar az ki… Ver Allah'ım ver. Hep ver. Çünkü gözleri aç. Be kardeşim bizi Rabbim gözü tok gönlü tok kullarından eylesin. Ey fani! Ölüm var, ölüm. Kefenin cebi yok. Bunu böyle bilesin.

Haydi dostlarım hoşça kalın, dostça kalın.

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık