• 04 October 2019, Friday 16:15
DursunGirgin

Dursun Girgin

SANATININ EHLİ OLMAK GÜZEL BİR ŞEY

Dostlarım Merhaba, yine bir selamla söze koyulduk. Umarım her zaman olduğu gibi yine güzel konuları öğrenmeye devam edeceksiniz.

Milas zurnası, Milas çam balı gibidir yazımı ilk defa okuyan kızımın oğlu, üniversite mezunu Ali Külahlı, “Dede başlığı sen mi seçtin?” demez mi… “Oğlum, sen 20 küsür yaşına girmişsin ama, hâlâ etrafındaki bal yapan bal arılarından dahi habersizsin” dedim. Her halde bu sözüm ona birazcık dokundu; eline aldığı, bu köşedeki yazımı sonuna kadar okuyup, bitirdikten sonra; şöyle bir tırnaktan tepeye bir daha süzdü beni. (Vay be! Dedem neymiş de bizim bundan haberimiz dahi yokmuş) dercesine, sanırım; bu köşe yazımı birkaç defa okudu.

Değerli Dostlarım, öyle ya, yanı başımızdaki birçok değerin kadrini kıymetini ne yazık ki gerçekten bilemiyoruz. Bu hafta, yani 28-29 Eylül tarihlerinde Milas’ımıza bağlı Çiftlik mahallemize küçük oğlum Emrah ile düğüne gittim. Sağ olsun, çevre köylerden düğüne davetli olarak gelen birçok tanıdık yüzü görmek, hem dostlarımı hem de beni o kadar çok mutlu etti ki sormayın. Hele hele o cızlanpa ekmeğin tadı tuzu daha bir başkaydı. Neyse, uzun lafın kısası; bu hafta da eş dostla güzel bir destan daha yazdık. Gelin alayı günü biraz istirahat edeyim dedim. Nereye? Oğlana düğün sahibi “Aman ha! Babanı yarın gene getir” demiş. Bir yandan da gittiğim iyi olmuş ki; Karacahisar’dan birçok dostumla hem sohbet ettik, hem de bir nevi baş sağlığı diledik tüm Karacahisar köylülerine. Ve bu vesile ile ben o elim kazada vefat eden bacıma Allah’tan rahmet diliyorum. Ayrıca da tüm aile efradına da baş sağlığı diliyorum.

Dostlarım, kültür bir hazine, bir derya, bir umman gibidir. O deryada eğer kaptan da sağlamsa, değme yolculuğun keyfine gitsin! İşte müzik de böyle bir şeydir. Sevgili dostlarım, bir aralar bu köşemden dile getirmiştim; eskiden Almanya’ya Türk işçileri gittiğinde, her Türk işçisinin bir Alman dostu vardı ve bu işçilerimizden birisi Türkiye’ye tatile geldiğinde, “Alaman” dostunu da köyündeki oğlunun düğününe davet eder. Sınır kapımızdan içeri girer girmez de bir sabah ezanı okunuyormuş ki; öyle güzel, öyle makamına ve de usulüne uygun… Alaman şöyle can kulağı ile o ezanı dinledikten sonra, yakınlardaki bir yol üstü lokantasına uğrar ve sorar; “Hey be! Dostum, deminden şöyle yükseklerden çok güzel bir seda geliyordu. Nedir bu ses?” deyince, bizim lokantacı da “O ses biz Müslümanları camiye davet eden bir sestir, adı da ezandır” der. Alman aynen şöyle der: “Yahu! Be dostum, bunun daveti eğer bu kadar güzelse, bu ilaha kulluk etmek acaba nasıl bir güzelliktir?” diye söylene söylene yola devam edecekken, bu sefer yine bir yol kenarı köyünden öğle ezanı okunuyormuş ki; berbat mı berbat bir ses tıpkı sabah vakti aldığı cevabı alır. Hemen oracıkta aracını park edip, durur ve camiden imamın dışarı çıkmasını bekler. Cami imamını görür görmez, hemen cebinden bir miktar para çıkarıp “Al bu parayı Dostum. Sen beni dinime tekrar geri döndürdün” der. Yani, bu Alman belki de şöyle güzel bir sesle tekrar karşılaşmış olsaydı, imana bile gelebilirdi.

Neyse, bir hikaye de olsa, gerçek manada da olsa, bir dostumun dediği gibi; Vallahi ben makamıyla anıran eşeğin dahi sesini severim. Bence herkesin sanatının ehli olması güzel bir şey değil mi dostlarım? Haydi hoşça kalın, dostça kalın. Bizi izlemeye devam edin.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık