• 26 October 2019, Saturday 9:38
DursunGirgin

Dursun Girgin

Geçmişini bil ki geleceğini tayin et

Dostlarım merhaba. Bugün Dibekdere’nin dününü, bugününü ve de yarınını masaya yatırmak istiyorum. Ben 29 Ekim 1948 doğumlu, iki kardeş olan ve dört kızı bir oğlu olan, küçücük yaşlarda kendisini hayatın tam ortasında bulan bir aile reisiyim. Yaşım artık 72’ye doğru yol almaya başladı. 60’lı yıllarda Dibekdere’de hala sazdan saptan yapılmış evler vardı. Bu köy halkı 1800’lü yıllarda Halep yöresinden göçebe olarak Akdeniz üzerinden ta buralara kadar gelmişler. Bu köyün halkının birçok el sanatları da vardı. Başta müzik kültürü ile sepet, küfe, demircilik, kalaycılık gibi sayısız el sanatları olduğu söylenir ancak ben bu sanatların sadece sepet, küfe yapımı gibi işlerle ilgilendim yani küçücük yaşlarda bile hep aileme yardım ederdim.
Misal, sepet yapımı için kullanılan kargıların ve küfe yapımı için kullanılan hayıt çubuklarının temizlenmesi işlerinde hep aileme yardım ederdim. Yıllarım hep çalışmakla geçti. Genç yaşlarda başladığım zurna çalma işini tam 60 seneden beri icra ediyorum. Ömrüm hep araştırmalarda geçti. Hep kendi kendime sorardım, ‘Biz kimiz? Nereden geldik? Neden buralarda yaşamak zorunda kaldık?’ diye… Hep merak eder, hep araştırır dururdum. Bu nedenle de her zaman yaşlılarla sohbet etmeyi çok severdim. Köy halkımızın kendi aralarında konuştukları bir dil vardı. Mesela penes(ekmek), bani(su), löben(yoğurt), manıs(asker) gibi. Bu diller daha çoktur. Mesela gravuz(zurna), dangır(davul) gibi. 
Değerli dostlarım, neden böyle bir açılımla söze başladığıma gelince, hemen arz edeyim. Geçmişini bilemeyenler geleceğini asla tayin edemezler. Bu cümleden hareketle bugünkü Dibekdere’yi gelip görenler sanmasın ki bu köy gökten zembille bu şekilde indi. 
Değerli dostlarım, eski günlerimiz elbette ki çok kötüydü. Bugün köylü olarak geldiğimiz noktada ne kadar şükretsek az gelir. Mesela, içimizdeki iki üç aile haricinde şöyle üstü başı düzgünce giyim kuşamı olan kişilerimiz bile çok azdı. Neticede köyümüzde ilkokul dahi yoktu. Okumak için -ben de dahil- bugün hala İzmir yolu üzerindeki örtülü kahvenin hemen yanı başındaki bir alanda 5. Sınıfa kadar okuduğumuz bir ilkokulumuz vardı. Bu ilkokula Büyük Dibekdere, Küçük Dibekdere ve Sırtlan Mahallemizin çocukları gelirlerdi. Ben ve eşim bu okulda okuduk ve bu okuldan mezun olduk. Tabi kışta kıyamette o göl içi denen yerlerden, sudan, selden geçip de o okula ulaşmak  hayli bir zordu. O günler hatırıma gelince hep Afrikalı çocukların o ormanlık alanlardan nasıl da güçlükle o yollara gittiklerini gösteren TRT belgeselini gördükçe içim hep cız eder.
Değerli dostlarım, 1968 yılında askere gidip gelmemle Dibekdere’nin kaderini değiştirdik. Evet, bunun anlatılması gerekir. Bunun Dibekdere’nin tarihine geçirilmesi gerekir. Yıl 1974. Dibekdere’de üç beş tane ahşap yapılı kiremit ev, gerisi sazdan saptan; köy içi ulaşımı yok denecek derecede.
Devam edecek; şimdilik hoş çakalın, dostça kalın…
 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık