• 30 September 2019, Monday 9:47
DursunGirgin

Dursun Girgin

KÜLTÜRÜ ANLATMAK HOŞUMA GİDİYOR

Dostlarım, merhaba! Zurnayı sevelim, sevdirelim derken, artık sevgili Musa Eroğlu’nun dediği gibi, Yolun Sonu Görünüyor... Evet, Dostlarım, bugün sizlere zoraki Batılılaşmaktan iki örnek vereceğim. Biri Sivas’tan, diğeri de İstanbul’dan…

Bir gün Sivas Valisi, Sivas’ta bir konser yaptırmak ister. Tabii ki Batı müziği dalında konser biletleri de oldukça pahalı mı pahalı… Öyle ya, gelecek konuklar Fransa’dan… Konser günü gelip çatar. Halkın rağbeti  sıfır mı sıfır. Eh! Gelecek yabancı müzisyenlere karşı ayıp olmaz mı bomboş salonlarda konser vermek. Neyse, vali bey hemen bir emir verir; konser bedava deyin. Hatta halka, zorla da olsa, koltukları doldurun der. Zavallı halk ne yapsın? Emir demiri keser misali… Sahneler dolar dolmasına da millet ne anlar Avrupalının çaldığı Batı müziğinden? Neyse, konser biter. Millet salonları boşaltır boşaltmaz, ‘Hürraaa!’ Koşarcasına, dışarı atar kendilerini. Derken, bizim yalaka basın başlar röportaja; efendim konseri nasıl buldunuz falan derken, canından bezmişin biri der ki; “Ey Evlat, Sivas Sivas olalıdan beri böyle zulüm görmedi. Hani benim Aşık Veysellerim, nerede?”  der ve hıncını, öfkesini bu şekilde beyan eder.

Yine bir gün bir yabancı müzisyen İstanbul’da konser vermeye gelir. Bizim yabancı hayranlığımız ta Osmanlı’dan beri var. Neyzen Tevfik’i de davet ederler. Daha doğrusu konseri veren yabancı müzisyen, Neyzen Tevfik’i görmek ve de dinlemek ister. Neyse, konser saati gelip çatar. Neyzen’in elinde bir tek saz, sadece bir neyle sahneye gelip oturur. Tabii bu arada tıpkı bizim Zurnazen’de gördüğümüz manzaranın aynısı. Mesalâ bir zurnazen, başka başka müzik aletleri çalması gibi, aynı sahne aynı durum. Avrupalı müzisyen, başlamış müzik icrasına kemençe bırakıp, konçerto çalıyor, onu bırakıp öbürünü kapıyor. Yani tıpkı Zurnazen sahnesinde gördüğümüz sahnelerin aynısı orada sahnelenir. Derken, bizim yabancı hayranlarında bir alkış bir alkış… Nihayet sıra Neyzen’e gelir.  Garibim, elinde bir tek saz çıkar sahneye, öyle bir ney taksimi geçer ki, sahneden çıt çıkmaz ve aniden bir ses gürler mikrofondan: “Ey ahali! Saatlerdir boşu boşuna beni alkışladınız. Sağ olun var olun ama, esasen alkışlanması gereken bir şahıs varsa, işte o da bu gördüğünüz gerçek müzisyendir” der. Hatta rivayet edilir ki; Neyzen taksimi başlar başlamaz Avrupalı müzisyen sesini soluğunu kesmiş, Neyzen’i izlerken adeta şok olmuş ve aniden bir bağırmış; “Yeter be! Yeter! Beni öldürmek mi istiyorsun? Sen taksime başlar başlamaz nefesimi kestim; ha şimdi bitecek, de şimdi bitecek diye… İşte gerçekten alkış yapmak istiyorsanız, gelin şu adamı alkışlayın” der.

Değerli Dostlarım, niye bu iki konuyu açtım biliyor musunuz? Bizler, müzisyen aileleri olarak, kimin ne yaptığını çok iyi biliyoruz. İşte yıllardır bu gerçekleri bilen, anlayan biri olarak diyoruz ki; bu yörenin zurnası, tıpkı Milas çam balı gibidir, tıpkı Milas zeytinyağı gibidir. Yani, sıfır asit.  Dibekdere için yıllardır yanıp sönmemin sebebi budur. Bilmem daha fazla söze hacet var mı? Evet, anlayana sivrisinek sazdır, anlamayana davul zurna bile azdır.

Haydi Dostlarım, hoşça kalın, ama dostça kalın.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık